Grev yasaklarına ve işten atmalara karşı birleşik mücadeleye!
Dünya yangın yeri, patronlar sınıfı güçlü görünse de korkuyor. Korkularında da haksız değiller, çünkü işçi sınıfı uyanıyor. Çünkü ürettikçe fakirleşen, ürettikçe köleleşenler “artık yeter” diyor. Diktatörler devriliyor, hükümetler düşüyor… Korku arttıkça burjuva hükümetlerin saldırıları da artıyor. Bir yandan düşen kârlarını korumak için, sosyal haklarımızı ortadan kaldırmaya dönük yasal düzenlemeleri, yangından mal kaçırırcasına onaylıyorlar. Diğer yandan da sömürü çarkları daha iyi işlesin diye, bizleri örgütsüz bireyler haline getirmenin yollarını arıyorlar. Yani “biz” olmamızı, “bir” olmamızı, birleşik bir sınıf olmamızı engellemeye çalışıyorlar.
Türkiye’de de patronlar sınıfının durumu farklı değil. Onlar da Suriye’den Yunanistan’a emekçilerin yükselen öfkesinden korkuyorlar. Bir an önce komşularının yangını söndürmesini umut ediyorlar. Türkiye burjuvazisi, AKP hükümetinin karşıdevrimci saldırı programını destekliyor. Dindar gençlikte de, kürtaj yasağında da, 3 çocukta da, grev yasağında da hemfikirler. Dindar ve aynı zamanda itaatkar gençlik istiyor Türkiye burjuvazisi… Artan nüfusla ücretlerin düşmesi, yedek işgücünün büyümesi, yani maliyet kalemlerinin azalması da onların isteği. Ve grev yasaklarıyla örgütlü mücadelemizi etkisizleştirmek de onların hayali… Oysa grevsiz bir sendika dernekten öte nedir ki…
Daha 2010’daki Anayasa referandumunda sendikal özgürlükler sözü veren hükümet, bugün yasakları bir bir gündeme getiriyor. Liberal hayaller sınıf mücadelesinin duvarına çarpıyor, burjuvazinin korkuları bir kez daha ortaya çıkıyor. Referandumda “evet” çıkarsa, AKP emekçilere saldırı programını onaylatmış olacak demişti İşçi Cephesi. Demokratikleşmek bir yana, yeni neoliberal saldırılar ortaya çıkacak demiştik. Bugün bu gerçekle yüzleşiyoruz. O gün birlik olamadık sandıkta ama bugün sokakta birlik olmamız gerekiyor.
Evet patronlar sınıfı ve onun hükümeti, muhalefeti anlaşıyorlar bize dönük saldırı programında. Peki ya biz emekçiler, bizim örgütlerimiz, sendikalarımız birleşecek miyiz haklarımız için?
Kader değil, patronların çıkarı
Her gün ekonomi tıkırında yalanlarını vaaz eden hükümet, sıra işçilere, emekçilere gelince ülke batar, bölünür, yetimin hakkı yenir demogojileri ile emekçi halkı kandırmaya çalışıyor. Aslında onlar için işler tıkırında. Ya bizim için? Her gün fakirleşirken, daha kötü koşullarda çalışmaya mahkum oluyoruz. 2002-2011 yıllarında iş kazalarında 10 bin 804 arkadaşımızın hayatını kaybetmesi, 14 bin 665 kardeşimizin sakat kalması bir tesadüf olmasa gerek. “Dindar” hükümetimiz bunu da bir kader tecellisi olarak değerlendirecektir. Ya biz?
Grevsiz toplu sözleşmeye karşı mücadele eden kamu emekçilerinin talepleri, yeni torba yasayla Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun insafına bırakıldı. Kamu emekçileri sendikaları bir dernek konumuna düşürüldü.
Şimdi de hava işkolunun stratejik konumundan dolayı bu sektörde grev yasağı gündeme geldi. Bu yasaya ve kötü çalışma koşullarına karşı iş yavaşlatan 305 kardeşimiz haksız biçimde işten çıkarıldı. Teklif meclisten geçtiği gibi apar topar Cumhurbaşkanınca onaylandı. Bu hız bile burjuvazinin bu konuda ne kadar istekli olduğunu gösteriyor. Peki biz kimin yanındayız? Zarar yalanlarıyla, bizleri açlığa mahkum edenlerin mi, hakkımızı arayan THY işçilerinin mi?
Yeni saldırılar gündemde, sendikal bürokrasiler hükümetin kuyruğunda
Grev yasağı yeni saldırıların habercisidir. Grev yasakları tüm sektörleri kapsayabilir. Ekonomiye zarar gerekçesiyle tüm grevler yasaklanabilir. Bu işçi sınıfının örgütsüzleştirilmesinin bir yöntemidir. Çok yakında kıdem tazminatının kaldırılması, emeklilik yaşının artırılması, cumartesinin resmi çalışma günü halini alması, yıllık izinlerin kısaltılması vb. gibi çok sayıda yeni düzenleme gündeme gelecek.
Hükümet sendikal bürokrasiden de yararlanarak saldırılarına devam edecek. Peki biz işçiler buna suskun mu kalacağız? Atılan Türk Hava Yolları işçilerinin etrafında öremediğimiz dayanışma ağının, yarın bizlerin başına geleceklerin sebebi olacağının farkında mıyız? Hükümete karşı böylesine bir eylem girişen kardeşlerimizi yalnız bırakmak, hem sendikaların hem diğer sınıf örgütlerinin büyük bir eksikliği değil midir?
Türk-İş bürokrasisine muhalefet eden Sendikal Güç Birliği Platformu, grevsiz sendika hakkına karşı yıllarca mücadele eden KESK, hükümete her ortamda muhalefet eden DİSK, tam gün yasasına karşı direnen Tabipler Odası, Eczacılar Birliği, hakları için mücadele eden Oyuncular sendikası, özelleştirme mağduru SEKA işçileri, Erdemir işçileri, Tüpraş işçileri, 4C mağduru Tekel işçileri, Emekli-Sen, sendikalaşan UPS işçileri, TOGO ayakkabı işçileri, BEDAŞ işçileri, belediye işçileri, demiryolu işçileri, denizyolu işçileri, mücadele bugün değilse ne zaman? Bugün tam da grev yasaklarına, hak gasplarına ve işten atmalara karşı birleşik mücadele günü değil mi? Öyleyse birleşik bir mücadele için tüm işçiler ve sınıf güçleri bir adım öne…
Grev yasaklarına son!
Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılsın!
İşten çıkarmalar yasaklansın, atılan işçiler geri alınsın!
Yorumlar kapalıdır.