Üniversite konferanslarının ardından

Geçtiğimiz iki aylık dönemde ODTÜ’ye başbakanın ziyaretiyle başlayan süreçte, birçok üniversitede eylemlilikler gerçekleşmişti. Başlangıç olarak başbakanın ziyareti üzerinden hükümete yönelik bir tepki olarak gelişen hareketlilik sonrasında ODTÜ’ye destek olmak şiarı üzerinden başka okullara yayılmıştı. Ancak, yalnızca bu iki başlığın (hükümete tepki ve ODTÜ’ye destek) eylemlilik sürecini bir “tepkiden” öteye taşıyarak öğrencilerin seferberliğinin sürekliliğini sağlaması beklenemezdi. Hele ki, üniversitenin sermayenin çıkarları doğrultusunda dönüştürüldüğü ve tüm üniversite bileşenlerinin bu basıncı yoğun bir şekilde hissettiği bir dönemde, bu olgunun birçok eylemin gündeminde olmadığı düşünüldüğünde…

Eylemlilik sürecinin sonrasında, geçtiğimiz ay içerisinde, birçok üniversite öğrencisini bir araya getiren ve önümüzdeki dönemde öğrenci mücadelesinin ne şekilde örgütlenmesi gerektiğini gündemine alan iki ayrı konferans gerçekleşti. Aynı başlıkla iki ayrı konferansın gerçekleşmiş olması, daha ilk adımda öğrencilerin ikiye bölünmüş olması açısından bir olumsuzluk. Ancak, farklı üniversitelerden öğrencilerin ortaklaşabilmesi adına gerçekleşen iki toplantı da öğrenci mücadelesinin seyri açısından oldukça önemliydi. Tabii ki en önemli nokta, bu mücadele sırasında örgütlülüğün nasıl ve hangi hedefler doğrultusunda oluşacağıydı.

Günümüz üniversitesinin durumu düşünüldüğünde bu, bize üniversite bileşenlerinin en temel sorunları üzerine bir fikir verebilmekte. Devletin eğitim harcamalarından elini çekmeye çalışıp üniversiteleri özel sermayeye açmaya çalıştığı bir dönemden geçiyoruz. Yani, kamusal eğitimin ortadan kaldırılmasının planlandığı ve öğrencilerin sadece sermayedarlara kârlılık getirecek alanlarda eğitim almasını amaçlayan bir süreç… Ve bu süreç sadece öğrencileri etkilememekte. Asistanlar ve üniversite çalışanları da güvencesiz ve esnek çalışma koşullarının baskısı altında kapitalizm tarafından köşeye sıkıştırılmakta. Ayrıca, kapitalist krizin derinleşmesiyle artan işsizlik, öğrenciler nezdinde geleceksizlik kaygısını pekiştirmekte. Hatırlatmakta yarar var, Türkiye’de dört üniversite mezunundan biri işsiz!

Evet, bu birkaç başlık bize örgütlülüğün hangi talepler üzerinden sağlanabileceğine dair bir ipucu vermekte. Konferanslardaki temel tespitler ve alınan kararlar ise geniş bir örgütlülüğün yaratılması ve mücadelenin bir süreklilik kazanması amacından uzakta kalmakta. Öncelikle, kapitalizmin üniversiteye biçmeye çalıştığı yeni rolün bilerek veya bilmeyerek üzerinden atlanmakta ve bunun sonucunda, sorunun asıl kaynağına ulaşılamamakta; asıl problemin bir sistem sorunu olduğuna! Konferanslarda, mücadelenin yalnızca AKP karşıtlığı üzerinden yürütülmeye çalışılması, geniş kitlelerin taleplerinin yerine ikameci bir anlayışla kendisini kitlenin yerine koyan bir örgütlülüğün dayatılması ya da sistemin içerisinde, öğrencilerin kendi özörgütlülükleriyle, kendi “özgür” alanlarının yaratılmasının hedeflenmesi üniversitenin gerçek kurtuluşunu gündemine almayan ve onu erteleyen bir politik hattın sonucu.

Eğer kendi üniversitemizi yaratmaktan söz ediyorsak, atlamamamız gereken birinci noktanın, eğitimin sınıfsal karakteri olduğunu belirtmekte yarar var! Önümüzdeki dönemde, öğrenci-gençlik hareketinin en acil ihtiyacı ise, politik-programatik bir mücadele hattının oluşturulabilmesi adına daha fazla berraklaşmak ve bu yolla mücadelenin sürekliliğini sağlamanın yollarını aramak.

Yorumlar kapalıdır.