Emperyalizm, mezhepçilik ve Suriye devrimi

Joseph Daher, Suriye Devrimci Sol Akımı’ndan ve syriafreedomforever.wordpress.com’un yöneticilerinden biri. Mark Goudkamp’ın kendisiyle 23 Ağustos’ta Suriye devrimi hakkında yaptığı röportajı Türkçeleştirerek paylaşıyoruz. (Aslı için: http://www.solidarity.net.au/59/imperialism-sectarianism-and-syrias-revolution/)

Suriye’de mevcut güç dengesini nasıl yorumluyorsunuz?

Askeri güçler dengesi çok açık şekilde rejimin tarafında. Rejime İran ve Rusya’dan silah yardımı ve yüksek miktarlarda para akışı devam ediyor ve Hizbullah ise bir yandan yeni askerlere eğitim verirken, alana doğrudan müdahale ediyor.

Öte yandan, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) her tür materyale ve parasal desteğe ihtiyaç duyuyor. El Nusra ve Irak ve Suriye İslam Devleti gibi (ISİD) gibi gerici İslamcı güçler Körfez ülkeleri tarafından iyi finanse ediliyor.

Bu ülkeler gerici İslamcı güçleri Suriye devrimini mezhep savaşına döndürmek için besliyorlar. Zira, Suriye devriminin zaferi ve sonuçları kendi rejimleri için bir tehdit olurdu. Şunu asla unutmamalıyız ki, ÖSO’daki gruplarla El Nusra ve ISİD gibi İslamcı güçler arasındaki tansiyon son dönemde arttı. Çünkü, İslamcı güçler ÖSO’nun askeri lideri Fadi el Kaş ve iki kardeşi de dahil ÖSO’nun üyelerini öldürmekle suçlanıyorlar.

Ayrıca ISİD, ÖSO güçlerini birçok bölgeden sürerek bu bölgelerde İslami emirlikler kurulmasını istediklerini ilan ederlerken, Halep, Humus ve Khan al Asal’ın ön saflarında savaşmayı reddediyorlar. Rejimin askeri ve yıkıcı güçlerinin açık ara üstünlüğüne rağmen, Suriye halk hareketinin kararlılığı azalmıyor. Hala Suriye’nin birçok bölgesinde süren gösteriler ve değişik biçimler altında devam eden direnişler mevcut.

Bu denli orantısız bir askeri güç karşısında Suriye halkı nasıl mücadeleye devam edebiliyor?

Artık eski Esad dönemine geri dönüş yok ve devrimin sürekliliğinden başka bir alternatifimiz de yok. Hatırlayın, “Aşağılanmaktansa ölüm”, Suriye’de protestocularca en çok atılan sloganlardan biri oldu. Ve de Suriye halk hareketinin çok iyi bildiği bir şey var ki, o da eğer dururlarsa, rejimin çok daha zalim bir yüzüyle karşılacaklar.

Ayaklanmanın temelindeki ekonomik ve sosyal etkenlerden biraz bahsedebilir misiniz?

Rejimin burjuva karakteri, 1970’lerde, Hafız Esad’ın Baas Partisi’nin sol kanadının 60’lardaki bazı radikal politikalarını sonlandırmasıyla güçlenmeye başladı. Bu durum 2000 yılında Beşar Esad’ın iktidara gelmesi ve neoliberal ekonomi politikalarının hayata geçirilişiyle hızlandı. Bu politikalar küçük bir oligarşinin çıkarına hizmet ediyordu.

Rami Makhlouf, Beşar’ın kuzeni, rejim tarafından yönetilen mafyavari bir özelleştirmeyi sahneye koydu. Özelleştirme süreciyle ürün ve hizmetlerin kalitesi düşerken, Beşar Esad ve akrabalarının elinde yeni tekeller doğuyordu. Neoliberal ekonomik reformlar tüm ekonomik gücün, zenginlerin ve iktidar sahiplerinin elinde toplanmasını sağladı.

Aynı zamanda özel bankalar, sigorta şirketleri, Şam borsası ve döviz bürolarıyla finans sektörü geliştirildi. Bu neoliberal politikalar Suriye’nin geniş kitlelerini enflasyon ve hayat pahalılığına terk etme pahasına, özellikle Arap Körfez ülkeleri başta olmak üzere, üst sınıfları ve yabancı yatırımcıları tatmin ediyordu.

2000’lerin başından beri işçi sınıfının ya da halkın herhangi bir protestosuna uygulanan vahşi baskının yardımıyla beraber bu politikaların oldukça yıkıcı sonuçları oldu. 2005’te gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki sermaye payı yüzde 72’yi buldu, nüfusun üçte biri yoksulluk sınırının altına düştü (günde 1 doların altı) ve nüfusun yarısı da yoksulluk sınırı eşiğinde yaşamaya başladı. Devrimden önce, işsizlik oranı yüzde 20-25 arasındayken, (toplam nüfusun yüzde 65’inin 30 yaşın altında olduğu bir ülkede) 25 yaşın altındaki işsizlik oranı ise yüzde 55’i bulmuştu. 2000’de yoksulluk sınırının altında yaşayan Suriyelilerin oranı yüzde 11’ken bu sayı 2010’da yüzde 33’e yükseldi. Bu yaklaşık 7 milyon Suriyelinin yoksulluk sınırı eşiğinde veya altında yaşadığı anlamına geliyor.

İdlib ve Dera’daki ayaklanmalar… Şam ve Halep’in kırsalları da dahil, bu bölgeler 1980’deki muazzam ölçekteki ayaklanmaya dahil olmamış, Baas Partisi’nin tarihsel kaleleri olarak bilinir. Bu da gösteriyor ki, devrime neoliberalizmin kurbanları katılıyor.

Muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde Yerel Koordinasyon Komiteleri’nin rolü neydi ve nasıl bir destek görüyorlar?

Yerel Koordinasyon Komiteleri, geniş halk hareketinin içinde bilgi aktarımını sağlamak, gösterilerin videolarını toplamak gibi bazı işlere konsantre olurken, aynı zamanda yerellerde, halka ve içerideki mültecilere bazı hizmetlerin yapılmasını sağlamak için yerel halk konseyleriyle birlikte çalışıyor.

Halk komiteleri ve örgütlerinin devrimin sürekliliğinde oynadıkları rolü daha genel bir açıdan anlamamız gerekiyor, onlar halk hareketin direnişi sürdürmesinde temel aktörler. Bu silahlı direnişin oynadığı rolü küçümsemek anlamına gelmiyor ancak, silahlı mücadelenin kendisi de mücadeleyi sürdürecek halk hareketine bağlıdır, yani halk hareketinin sürekliliği olmadan silahlı mücadelenin ayakta kalma şansı da olmazdı.

Sol içinde Suriye muhalefetinin Batı emperyalizminin ve petrol zengini Körfez ülkelerinin bir uzantısı olduğunu söyleyenlere karşı cevabınız nedir?

Batı solunun problemi, özellikle de Stalinistlerin, Suriye devrim sürecini jeopolitik bir bakış açısıyla ele almaları ve Suriye’deki sosyo-ekonomik ve politik dinamiklerin temelini yok saymalarıdır. Bunların bir kısmı da İran, Suriye ve Rusya’yı Amerika’ya karşı mücadele eden anti-emperyalist ülkeler olarak görüyor ki, bu her açıdan yanlış bir bakış açısı. Bizim durumumuz ABD veya Suudi Arabistan’dan ya da Rusya veya İran bloklarından birini seçmek olmamalı, bizim tercihimiz kurtuluşları için savaşan devrimci kitlelerden yana olmalıdır.

Ek olarak, her iki taraf da yukarıdan bir çözüm olarak Yemen modelini (rejimin tepesindekilerin değişmesi ama genel yapısının korunması) empoze etmeye çalışıyorlar. Batı ülkeleri ve Körfez monarşileriyle, İran, Rusya ve Çin’in pozisyonundaki tek farklılık, Esad’ın kaderinin ne olacağına ilişkin fikirleri. Rusya diktatör yerinde kalsın istiyor, Batılı güçler ise çıkarlarını Esad’dan daha yüksek tutabilecek yeni bir liderin gelmesini tercih ediyorlar.

Silahlı İslamcı grupların muhalefet kanadındaki diğer gruplara saldırdığı biliniyor. Peki bu durum muhalefet üzerinde nasıl bir etki yarattı ve devrimci güçlerin bu duruma karşı tepkisi ne oldu?

Suriye’de devrimci kitleler bu grupların baskıcı ve gerici politikalarına karşı her geçen gün daha fazla karşı çıkmaktadırlar. Mesela, Mart 2013’te rejim güçlerinden kurtarılan Rakka kentinde El-Nusra Cephesi ve ISİD’ın baskıcı pratiklerine karşı kitlesel gösteriler gerçekleşmiştir. Halep ve diğer şehirlerde de buna benzer gösteriler düzenlendi.

Burada değinilmesi gereken bir şey de El Nusra Cephesi’nin Esad rejimiyle anlaşma yapmaktan tereddüt etmiyor oluşu. Örneğin rejim tarafından bu örgüte Banyas ve Lazkiye’deki iki ana petrol hattındaki akışı garantiye almaları için ayda 150 milyon Suriye lirasından (2.4 milyon ABD doları) daha fazla ödeme yapılmaktadır. El-Nusra Cephesi üyeleri iş dünyasına da dahil olmuşlardır.

Suriye Ulusal Konseyi, devrimin ilkelerini savunmak ve ÖSO’nun demokratik bileşenlerini geliştirmek için yapılabilecek şeylerle meşgul olmak yerine; kuruldukları günden bu yana karşıdevrim saflarında yer alan bu tarz gruplara alan açmış, onları kınamak ve reddetmek yerine, gerçekte bu gruplara gizlice olanaklar sağlamaktan geri durmamıştır. Tıpkı Suriye rejiminin yaptığı gibi, bu gruplar da Suriye halkını etnik ve mezhepsel temelde bölmek istiyorlar. Suriye devrimi ise tam tersine bu etnik ve mezhepsel ayrımları kırmayı amaçlamaktadır.

İslamcı grupların Kürt bölgelerine son günlerde yaptıkları saldırılara verilen karşılık ne oldu?

Kürt kitleler, İslamcı grupların saldırılarına karşılık, Suriye’de birçok halk komitesi tarafından destek gördüler. ÖSO bölünmüş durumda. Bir kısmı İslamcıların yanında savaşıyor ama bir kısmı da Kürt milislere katıldı ve İslamcı grupların eylemlerini kınadılar.

İslamcılardan ulusalcılara ve liberallere kadar geleneksel muhalefet, Kürtlerin kültürel haklarını savunuyor ancak özerklikten yana değiller. Suriye Devrimci Sol Akımı üyeleri, Suriye’deki Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkını sonuna kadar desteklediklerini bir kez daha belirtti. Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını desteklemek, onları bizim katil Esad rejimine karşı mücadelemizde yanımızda görme ve beraber demokratik, sosyalist ve laik bir Suriye kurma isteğimizi dışlayan bir şey değil.

Bizler ayrıca İslamcıların ve diğer gerici güçlerin Suriye halkını bölmeye çalışan davranışlarını kınıyoruz. Benzer şekilde Suriye muhalefeti içerisinde, buna Suriye Ulusal Konseyi de dâhil, Kürt halkının haklarını tanımayı reddeden tutumları kabul edilemez görüyoruz ve bu tutumları Esad rejiminin ulusalcı politikasından farklı görmüyoruz.

Suriye devrimci hareketi içerisinde ne gibi farklı sol oluşumlar bulunuyor?

Devrimci süreç başladığından beri değişik sol güçler harekete dâhil oldular. Yerellerdeki halk komitelerinde, gösterilerin ve halkın temel hizmetlerin sağlanması türünden örgütlenmelerde çok sayıda küçük sol grup ve gençlik örgütleri var. Sol askeri işlerden daha çok sivil işleri üstleniyor.

Sürecin
en başından beri, mütevazi olanaklarımıza rağmen Devrimci Sol Akım olarak demokrasi ve sosyalizm talebimizi ve devrime bağlılığımızı bir kere olsun yitirmedik. İşçilerin sosyalist partisinin inşası için mücadele ettiğimiz gibi kitlelerle ve bütün demokratik güçlerle birlikte muazzam halk devriminin zaferi için de mücadele ediyoruz ve etmeye devam edeceğiz.

Esad rejiminin kimyasal silah kullanımı sonucu Şam’ın doğusundaki Guta bölgesinde gerçekleşen katliama ilişkin olarak Suriye Devrimci Sol Akımı’nın yayımladığı deklarasyon için : http://iscicephesi.net/uluslararasi/ortadogu/2024-suriye-devrimci-sol-akimindan-guta-katliami-deklarasyonu

Yorumlar kapalıdır.