İşçi ve öğrenci mücadeleleri ortaklaşırken

Son senelerde gençlik hareketinin sokaklara döktüğü enerjinin karakteri, öğrencilerin mücadelesinin değişen dinamikleri üzerine çok şey anlatıyor. Özellikle geçmiş yıllarda Fransa’da emeklilik yasasıyla, Kanada’da harçlara zam ile ve Şili’de de neoliberal eğitim reformlarıyla mobilize olmaya itilen gençlik, yeni dönemin başlangıcında bu örneklerle kol kola girecek bir direnişler silsilesi daha sunuyor. Zira İspanya’da ve Şili’de süren seferberliklerin yanı sıra, neoliberal zenofobik yaptırımlara karşı sokağa dökülen Fransalı liseliler ile geleceklerinin çalınmasını onaylamayıp on binlerce işçiyle ortak bir hat ören İtalyalı öğrenciler bu sürecin önemlice bir parçasını oluşturuyorlar. Bütün bu örneklerde taleplerin ve sloganların, emekçi sınıfların isteklerinin örgütlenmiş ifadeleriyle uyum içerisinde oluşu, öğrenci hareketinin son 30 sene içerisinde değişen dinamiklerini aydınlatır nitelikte.

“Okul diye yazılır, gelecek diye okunur”

İtalyalı geleceksizleşmiş on binlerce öğrencinin taşıdığı yüzlerce pankarttan birinin üzerinde yukarıdaki başlık yazıyordu. Pankartta yazılanlar, aslında Eurostat’ın geçtiğimiz ay açıkladığı işsizlik istatistiklerinin politik tezahürü olma özelliğini taşıyor. Verilere bakılırsa, Avrupa kıtası 20 milyon işsize ev sahipliği yapıyor. 24 yaş altı gençler arasındaki işsizlik oranı ise %24,1. İspanya ve İtalya’da bu kronik durum daha da derinleşiyor. Her iki ülkede de iki gençten birisi işsiz. Yunanistan’da 2008 senesinde %7,8 olan işsizlik oranı, 4 sene içerisinde %28 seviyesine ulaşmış bulunuyor.

Ne var ki, geleceksizleştirme politikaları bunlarla sınırlı da değil. Finans kapital, sadece eğitim kurumlarına değil, gençliğe ve okul işçilerine de yeni roller biçiyor. Sermaye sahipleri, eğitimi kapitalizmin dönemsel ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde yapılandırmaya devam ediyorlar. Avrupa Parlamentosu’nda bir komisyon raporunun gösterdiği üzere, AB ülkelerinde 880 bin kişi “kölelik” şartlarında yaşıyor. Bu 880 bin kişinin arasında, ücretsiz staj yapmak zorunda kalanından, eğitim görüp aynı anda mecburen emek-gücü piyasasına girenine kadar, gençliğin yeri büyük.

İstihdam biçimlerinin sermayenin ihtiyaçları baz alınarak örgütlenmesi ve okul içi yapılanmalarda şirket modellerinin esas alınması, bir taraftan gençlik üzerinde artan baskı ve şiddet politikalarının arka planını oluştururken, diğer taraftan da sosyo-ekonomik krizin kristalize olduğu bir tablo sunuyor bizlere.

Yukarıdaki neoliberal tablonun, öğrenciler ile işçilerin mücadelesine organik bir nitelik kazandırması ise işten bile değil. Dünya üzerindeki örnekleriyle de desteklenebileceği üzere, gençliğin ve işçi sınıfının ortak direniş ağının örülmesinde şu üç ortaklık öne çıkıyor: i.) İşsizlik, ii.) esnek ve güvencesiz çalışma ve iii.) geleceksizleşme.

Kendini her geçen gün daha da hissettiren sömürü biçimleri, geleceğin işçileri ile işsizlerine sınıf kardeşlerinin yanında olmayı öğütlüyor.

Yorumlar kapalıdır.