Kazova: Üreten güçler toplumsal engelleri yıkarken
Kapitalist üretim tarzının barındırdığı çelişkili dinamik söz konusu olduğunda, eski Amerikan Tarım Bakanı Butz’un bir muhabirle yaptığı röportajdan o meşhur pasaj gelebilir akıllara. Zira muhabir Butz’a, herkesin haftada bir hamburger daha az yemesiyle, dünyadaki kıtlığın çözülüp çözülemeyeceğini sorar. Butz ise, kendisini asıl endişelendirenin düşük sığır fiyatları olduğunu, bununla başa çıkabilmek için de haftada bir hamburger daha fazla yemeyi düşündüğünü söyler.
Aslında piyasa ilişkilerinin bu kuralcı ve gerici politikaları, işçi sınıfının, kendi üretici etkiliğinden ve üretici etkinliğinin ürününden yabancılaşmış olmasının sayısız sonuçlarından birkaçıdır. İşçi, kendi ürettiği ürün üzerindeki kontrolünü kaybeder, ona “soğur” ve hatta daha sonra o ürün, ona karşı bir silah halini alabilir. Bu, sokakta kendisine sıkılan biber gazı da olabilir, ya da kendisi üretmiş olmasına rağmen alım gücünün yetmediği bir kazak da…
İşte Kazova işçileri, fabrikalarındaki dokuma makinelerine el koyarak, önlerinde duran bu çelişkilerin çözümü yönünde cesur bir adım attılar. Makinelerin, üreticiler tarafından özel mülkiyet olmaktan çıkarılıp kolektif bir tarzla ihtiyaç odaklı çalıştırılacak olması, “düşük fiyatlar”dan haz etmeyen patronların sermaye odaklı ihtiraslarına da yer vermeyecek. Böylece Kazova işçileri, kendilerinin de belirttiği üzere makinelerini taşıdıkları Kağıthane’de “halk için ucuz ve kaliteli kazak üretimine” devam edecekler.
Elbette Kazova örneğinin daha başlangıç olması, Türkiye işçi sınıfının bu tecrübeden gerekli dersleri çıkarması ve onu yaygınlaştırıp derinleştirmesi için uygun zemini hazırlıyor. Hepsinden daha da önemlisi, tarihin sonuna gelindiğini söyleyip sınıf mücadelesi ilkelerinin iflas ettiğini ilan eden kimselere de şunu gösteriyor: Sorun sınıfsal ise, çıkış formülü de sınıfsaldır.
Yorumlar kapalıdır.