1 Mayıs’ın ardından: Ortak mücadeleyi sürekli kılmak

İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs, iktidarın Ankara Kızılay ve İstanbul Taksim yasaklarının gölgesinde gerçekleşti. Ancak tüm baskı ve engellere rağmen ülke çapında yüz binlerce emekçi ve genç sokaklarda, alanlardaydı. Kadınlar ise ‘kadın eylemcinin şekli şemali’ tartışmaları yapıladursun(!) Gezi direnişi sürecinde olduğu gibi yeniden mücadelenin ön saflarındaki yerini aldı. Baskıya, yolsuzluğa, güvencesizliğe, cinsiyetçi işbölümüne, erkek ve devlet şiddetine karşı sözünü 8 Mart’ın ardından bu kez de 1 Mayıs alanlarında dile getirdi.

Hükümetin baskıcı tutumları neticesinde polis şiddetinin büyük oranda arttığı ve kadınlar üzerinde gözaltında şiddet ve taciz yöntemleri ile ciddi bir yıldırma politikasına dönüştüğü son süreçte bu sözün anlamı oldukça büyüktü. Hükümetin kürtaj yasağına karşı biraraya gelerek önemli bir direnç göstermeyi başaran kadınlar; Gezi direnişinde ön saflardaki mücadeleleri ile seyri belirlemiş, cinsiyetçi söylem ve tutumların eleştirisini bu mücadele içinde hükümet karşıtı politikalarla birlikte örgütlemeye çabalayarak dönüşümün olanaklarını beslemişlerdi. Gezi sürecinin ardından hükümetin emek ve kadın düşmanı politikalarına karşı mücadeleyi sürdüren kadınlar için 8 Mart hem bu politikalara hem de hükümetin yolsuzluk skandalına karşı yerel seçimler öncesi taleplerin kitlesel olarak dile getirildiği gün oldu ve ardından 1 Mayıs’ta kadınlar hükümetin baskı ve engellemeleri karşısında yılmayacaklarını, geri çekilmeyeceklerini, talepleri ile birlikte meydanlarda seferberliklere yön vereceklerini yeniden gösterdi.

Bu durum, kadın cinayetlerinin son 1 ay içinde 29’u bulduğu (bkn. Bianet Nisan Ayı İstatistiği), hükümetin halihazırda sürdürdüğü kadın düşmanı politikalara yenilerini eklemek için durmaksızın çalıştığı şu günlerde verilen en iyi cevap oldu. Kadın istihdamı konusunda esnek ve güvencesiz çalışmayı dayatan emek politikaları; kadına kendi bedeni üzerinde söz hakkı tanımayan beden politikaları; erkek şiddetinin üzerini örten, sadece kurbanı gören ve gösteren; kadını değil aileyi koruyan sözde şiddet karşıtı politikalar, kadınları gözaltında şiddet, taciz ve tecavüz yöntemleri ile mücadeleden alıkoymayı amaçlayan devlet şiddeti, kadınlara evi ve aileyi işaret eden muhafazakar söylem ve uygulamalar…

Tüm bunlara karşı, ataerkil kapitalist sistem içindeki baskı, şiddet ve sömürüye dikkat çekmek, kadın emeğini görünür kılmak, esnek değil güvenceli bir iş ihtiyacına işaret etmek; ev işleri ve bakım hizmetlerini kadının üzerinde bir yük olmaktan çıkarmak; sığınma evleri; kreş; kriz merkezleri; güvenli, erişilebilir, ücretsiz, sağlıklı kürtaj hakkı vb. taleplerini dile getirmek için kadınlar alanlardaydı. AKP iktidarına, onun neoliberal ekonomi politikalarına ve aynı zamanda muhafazakar ve otoriter siyasi çizgisine karşı işçileri, emekçileri, gençleri, LGBTİ bireyleri ve kadınları buluşturan ortak mücadele içinde yerlerini aldılar.

Bu ortak mücadele; oldukça uzun bir süreden sonra Gezi’de karşılığını bulan seferberlik düzeyinin 1 Mayıs’ta sürdürülmeye çalışılması, bu paralelde bir iradenin ortaya koyulabilmesi oldukça kritik bir öneme sahip. Ancak daha da kritik olan, bu ortak mücadelenin ortak bir devrimci program anlayışında kaynağını bulan ne sınıf ne de kadın mücadelesinin taleplerini göz ardı eden acil talepler etrafında örülebilmesi. Ortak mücadelenin sahicilik kazanacağı, sınıf mücadelesi ve kadın mücadelesinin talepleri arasındaki olmazsa olmaz bağı güçlendirecek anlayış ancak böyle bir programatik temelde mümkün kılınabilir. Kuşkusuz böyle bir program etrafında mücadelenin sürekliliği, önümüzdeki dönemde hem sınıf mücadelesi hem de kadın mücadelesi için uzun zamandır sahip olmadığımız olanakları yeniden gündeme taşıyacak.

Yorumlar kapalıdır.