Soma’dan izlenimler

Soma’ya ilk girdiğinizde şu cümle karşılıyor sizi; “Kara Elmas Diyarına Hoş Geldiniz!”. Öyle bir şehir düşünün ki bütün varlığı kömüre bağlı, yüzlerce ölüme rağmen insanların halen madenlere indiği, üç gündür sürekli salaların yankılandığı, o kente giden her aracın mutlaka yarısının cenazeye geldiği, uykusuz bir şehir.

Merkezindeki madenci heykeli, şehrin sembolü olan kazmalı madenciler ve kentin çalışan nüfusunun çok büyük bir kesiminin madenci olduğu bu kent, tam anlamıyla bir madenci kenti. Ama aklınıza Erdoğan gibi 1800’lerin madenci kentleri gelmesin, her ne kadar ölüm oranları benzer olsa bile… Soma Türkiye enerji üretiminin büyük bir kısmını karşılayan, Manisa’nın büyük bir ilçesi…

Bu kentte iki gün önce yaşanan olayı idrak etmenin bir yolu yok. Resmi rakamlara göre 284 kişinin öldüğü, insanın insana yapabileceği en büyük kıyım yaşandı burada. İnsanın insana yaptığı diyorum çünkü hükümet dışında herkes bu facianın özelleştirmenin bir sonucu olduğunda hem fikir. Soma A.Ş. Holding’in tek bir yetkilisinin olmadığı şehirde kimse sorumluluk kabul etmiyor, madenden cesetler çıkmaya devam ediyor.

Kentte yaşayan herkesin cenazesi var, uzak akraba ya da yakınını kaybetmiş olmaları fark etmiyor, herkes birbirine sahip çıkıyor, şehir cenazeler nedeniyle biraz boşalmış durumda. Salalar başladı mı aynı aileden 4-5 isim birden sayılıyor, bu normal mi diyorum, “Hayır, normalde Türkiye Kömür İşletmesi varken, kural gereği aynı vardiya aynı aileden insanlar çalışamazlardı” diyorlar. Maden çevresi ise halen madenden çıkarılamayan işçi yakınları ile dolu. Yaşıyor olmaları konusunda umutlar tükenmiş, insanlar sadece ölülerini gömmek istediklerini söylüyorlar. Bir kadın, “Bedenini çıkarabilseler yeter” diyor, “bu şekilde çok zor ama…” Kente 8 km uzaklıktaki Cenk Yeri madenine yayan gitmek mümkün değil. Üçüncü gün itibariyle akrabası madende olmayanlar dışında kimse maden çevresine alınmıyor.

Soma Devlet Hastanesi ise ilk zamanki kadar kalabalık değil ama yaralılar için bekleyiş sürüyor. Kentte kimse evde oturamıyor, herkes ya sokaklarda ya da hastanede. Okullar tatil ama diğer madenler kısmen çalışıyormuş. Ortaokul ve lise öğrencileri kendi içlerinde örgütlenmiş yemek ve kolonya dağıtıyorlar. Bir de gazeteciler var. Madenden sağ çıkan birileri ile röportaj yapmak istiyorlar ama insanlar pek yanaşmıyorlar. Gerçi ikili konuşmalarda insanların ne kadar kızgın olduklarını anlayabiliyorsunuz. Öncelikle şirkete çok sitemliler ve muhatap bulamamaktan şikâyetçiler. Birçok ağızdan, “Televizyonda yalan söylüyorlar, sayı çok çok daha fazla!” cümlesini duyabilirsiniz. Hastane bahçesinde konuştuğum bir kadın, “Cenk Yeri özelleştikten sonra maaşlar yarıya düştü, ölümler arttı” diyor. Hastanenin acil girişinde, “Bir avuç kömür için bir ömür verdiler …” yazısı zamanında madenlerden cenazeler çıktığına işaret ediyor ama aynı anda yüzlercesinin değil elbette. Eskiden o madende çalışan ama şimdi başka madende mühendislik yapan genç bir adam ise durumu şöyle özetliyor; “İlk gün koştum, yardıma gittim, kimse ne yapacağını bilmiyordu, çok şaşkındılar. Ne olduğunu anlamadan, bilmeden iş yaptılar, kurtarma ekibinden de insanlar öldü. En başından yanlış iş yaptılar, mesele trafo patlaması olamaz, insanlar gazdan zehirlendi. Televizyonda da sayıyı küçük veriyorlar daha dün ölü sayısı 400’ü geçmişti.”

Siyasetçilere olan öfke ise madende işi yavaşlatmalarından kaynaklı: “Buraya boy göstermeye geliyorlar, acılarımızdan kazanmaya çalışıyorlar” diyor yaşlı bir teyze. Bir diğeri, “bu kadar eski bir şeyi örnek vermesi yanlış, 21. yüzyıldayız artık” diye ekliyor. Konu başbakandan açılınca dün yaşananları soruyorum, genç bir kız “O, meydanda konuşma yapmak istedi, biz dinlemek istemedik” diye belirtiyor. “Ayrıca birine vurdu, insanlar da tepki verdi, hastaneye de almadık.” Bugün Cumhurbaşkanının helikopteri indiğinde ise çevik kuvvet ekipleri hastaneyi kuşattı, ama uğrayan olmadı.

Dün Erdoğan’ın sığınmak zorunda kaldığı marketin olduğu Atatürk Caddesi’nde çoğunluğu ortaokul ve lise öğrencilerinin oluşturduğu bir kalabalık yürüyüş yaptı. Düne göre azalan kitle adalet sağlanana kadar eylem yapacaklarını söylüyor. Atılan sloganlar; “Türkiye uyuma, Soma’ya sahip çık, Soma’nın kömürü hükümeti yakacak vb” şeklindeydi.

Normalde kavun saklamak için kullanılan soğuk hava depolarının morga çevrilmesi ile adı duyulan Kırkağaç ise teşhis için gelen insanlarla dolu. Bölgeden yaşlı bir amca süreci başından beri izlediğini, ilk iki gün ambulans ve cenaze arabası ile getirilen ölülerin bugün tırlar ile getirildiğini söyledi.

Soma’da genel itibariyle bir matem havası var ama bu demek değil ki insanlar her şeyi hazmettiler ve suskunlar. Bir iki gündür cenazeleri için koşturmaktan insanların durumu bütünüyle anlamaya vakitleri bile olmamış. Genel olarak öfkeliler ve işin “maaş bağlanacak, kader” gibi ifadelerle geçiştirilmeye çalışılmasından rahatsızlar. Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’ndan gelen sendikal bir gelenek olmasına karşın Zonguldak’taki gibi örgütlü bir tepkinin doğması zor. Çünkü şimdi insanların kapısını çalacağı, direnişin odağı olacağı bir noktada sendika binası kapı duvar. Ayrıca eylemlere de katılmıyorlar. Tartışmalar genel olarak “Van nasıl unutuldu, bu da unutulur” diyerek kapansa da herkese en az bir cenaze düşen bir kentin bu olayı sindirmesi muhtemel görünmüyor.

Yorumlar kapalıdır.