Şişecam işçileri Ankara’da grev yasağını protesto etti

Bilindiği üzere Şişecam işvereni ile yetkili Kristal-İş Sendikası arasındaki 24. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde ücret zammı, düşük ücretli çalışanlar için iyileştirme zammı, işe giriş ücreti ve bazı maddi haklar ile iş güvencesi ve kazanılmış haklara ilişkin iki maddede anlaşma sağlanamamıştı. Bu nedenle de Kristal-İş 20 Hazirandan itibaren geçerli olmak üzere Şişecam’a bağlı, 5800 cam işçisinin çalıştığı 10 işyerinde grev kararı aldığını duyurmuştu. Direnişin henüz 5. gününde (25 Haziran) ise Bakanlar Kurulu “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle Şişecam grevi için 60 gün süreyle erteleme kararı çıkarttı. Kristal-İş kararı Danıştay’a taşırken, işçiler ise, birçok kentte sürmekte olan direnişlerini bugün (1 Temmuz Salı) Ankara’ya taşıdı.

Şişecam emekçileri, Milli Kütüphane önünde toplanarak grev haklarının gasp edilmesine yönelik öfkelerini yansıtan döviz ve pankartlarıyla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık ‘Grev hakkımız söke söke alırız’, ‘Gün gelecek devran dönecek AKP işçiye hesap verecek’ sloganları atıldı. Bakanlığın önünde yapılan basın açıklamasında konuşan Kristal-İş Genel Başkanı Bilal Çetintaş grevin yasal bir hak olduğunu belirtti ve grevin ertelenmesinin fiilen yasaklanması anlamına geldiğine, bu yolla grevsiz toplu sözleşmenin dayatıldığına dikkat çekti. Basın açıklamasının ardından “AKP eğer sendikayı almakta çok ısrarcıysa buyursun anahtar, gelsin kendi yönetsin” diyen bir işçi bakanlığa siyah kurdeleye bağlı bir anahtar bıraktı.

Anayasal bir hak olan grev hakkının fiilen engellenmesi ilk kez karşılaşılan bir durum değil. Erdoğan hükümeti döneminde daha önce yine Şişecam’daki grevler, 2003 yılında “milli güvenliği bozucu nitelikte” olduğu gerekçesiyle, 2004 yılında ise “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte” görüldüğü için Bakanlar Kurulu kararıyla engellenmişti. Bu kararlar Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hak ihlali olarak rapor edilip kayda geçmişti. Erdoğan hükümeti her ne kadar her fırsatta sandığı referans gösterse de, istikrarla yürüttüğü emek karşıtı politikalar gerçekte kimin siyasal temsilcisi olduğunu açıkça gözler önüne sermekte. Her adımıyla açıkça emekçilere karşı patronların yanında yer alan bir partinin, kendisine oy verenlerin çoğunluğu emekçi olduğu halde iktidarı boyunca her grevin, direnişin karşısında patronların yanında yer alırken, her 1 Mayıs’ta emekçilere karşı bütün zorbalığını konuştururken, güvencesiz ve esnek çalışma koşullarını yaygınlaştırmak için fazla mesai yaparken, iş yerlerine dönük en ufak bir denetim faaliyetinde bile bulunmazken (ör. Soma kömür madeni), bu partinin gerçekten oy aldığı insanların siyasi temsilcisi olduğunu düşünmek söz konusu bile olamaz!

Erdoğan hükümetinin sürekli övündüğü ekonomik büyüme de bu durumun bir başka örneği. Gerçekten de Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ekonomimiz (!) büyüdü. Peki, bu büyümeden kim faydalandı? Erdoğan hükümetinin gerçekte temsil ettiği kesim. Artık dolar milyarderleri listesinde daha fazla Türk var. Peki, bu durum AKP’nin temsil ettiğini iddia ettiği, oy aldığı insanların hayatında ne değiştirdi? Bunun cevabı için Soma Holding’in kârlarını nasıl artırdığını ve sonucunda ne olduğunu hatırlamak yeterli sanırım. Tüm ezilenlerin, kenarda kalmışların sesi olduğu iddiasına, sessiz yığınların sesi olduğu söylemine rağmen AKP’nin tek ve gerçek icraatı sadece patronların kâr marjlarını emekçilerin hayatı pahasına dahi olsa artırmaktır. Temsil ve/veya hizmet ettiği tek kesim ise patronlar ve sadece patronlardır, tıpkı tüm diğer düzen partileri gibi!

Yorumlar kapalıdır.