Hong Kong’da 2017 seçimleri için yarışacak adayların Çin Komünist Partisi’nin atadığı 1200 kişilik bir komite tarafından seçilecek olmasına tepki gösteren öğrencilerin “demokratik seçim” talebiyle ders boykotuna gitmesi üzerine, Hong Kong hükümetinin verdiği olağan tepki şuydu: Tüm talepleri reddetme ve polis saldırısı.
150 yıl boyunca bir İngiliz kolonisi olan Hong Kong, 1997 yılında Çin ve İngiliz hükümetlerinin yaptığı anlaşma uyarınca Çin’e devredilmişti. Yine bu anlaşma uyarınca 2017 yılında Hong Kong’da serbest seçimlerin yapılması öngörülüyordu. Geçtiğimiz yaz aylarında yapılan kamuoyu yoklamalarında Hong Kongluların “serbest seçimler” yönünde irade beyan etmesi merkezi Çin hükümetini kızdırmış ve merkezi hükümet tartışmalara cevabını “Hong Kong’un sahip olduğu özerkliğin merkezi otoritenin iznine bağlı olduğu” yönünde sert bir açıklama yaparak vermişti. Bunun ardından, 31 Ağustos’ta gerçeklesen Ulusal Halk Kongresi’nin söz konusu kanunu iptal etmesi üzerine protestolar devam etti. 22 Eylül’de Hong Kong Öğrenci Federasyonu’nun üniversite öğrencileri öncülüğünde aldığı “ders boykotu” kararı üzerine başlattığı eylemler, birkaç gün sonra orta öğretim öğrencilerinin de eklenmesiyle güçlendi. 26 Eylül’de öğrencilerin ana hükümet binasını işgal etmesi üzerine daha önce 1 Ekim Mao Zedong gününde Çin Hükümeti’ni protesto eylemleri düzenleyeceğini duyuran “Merkezi İşgal Et!” grubu da eyleme destek verdi. Arkasından gelen yoğun polis saldırısı ise tıpkı Gezi Parkı’nda olduğu gibi geniş kitlelerin sokağa çıkmasına ve eylemlerin hükümetin istifasını talep eden kitlesel bir seferberliğe dönüşmesine neden oldu.
Aralarında “Bank of China”nın da bulunduğu dünyanın en büyük finansal kuruluşlarının faaliyet gösterdiği bölgeyi işgal eden eylemcilerin burayı seçmesi tesadüf değil. 2008 krizinin ardından 1997’deki son Asya krizinden beri ilk defa eksiye düşen büyüme rakamları Asya’nın en önemli finans merkezlerinden biri olan Hong Kong’un derin bir finansal krizin içine sürüklenme riskini bir kez daha hatırlattı. Öyle ki, istatistikler, harcamaların bugünkü oranda devam etmesi halinde bütçe açığının önümüzdeki 10 yıl içerisinde gayri safi yurtiçi hasılaya oranının %22 düzeyine çıkacağını söylüyor. Yunanistan’da bu oranın krizin dip noktasında %10 seviyesinde olduğunu hatırlatalım. Elbette, Hong Kong hükümetinin çözümü Yunanistan’daki ile aynı: Kamu harcamalarının kısılması ve işten çıkarmalar.
7.5 milyonluk bir nüfusa sahip olan Hong Kong’da çalışan nüfusun %90’ı hizmet sektöründe çalışıyor. Önümüzdeki dönemde Çin’in dış ticaretinde önemli bir rol oynayan bu küçük ülkedeki gelişmelerin, doğrudan Çin ekonomisini etkileyeceğini söylemek yanlış olmaz. Öte yandan Çin Komünist Partisi’ni esas düşündüren ise eylemlerin Çin’e sıçraması. 1989’da Tiananmen Meydanı’nda gerçekleşen olaylar ve Çin ordusunun yüzlerce ölü pahasına bu ayaklanmayı bastırması hafızalarda tazeyken, Çin hükümetinin Hong Kong’a olası bir askeri müdahalesinin karşısında ve Hong Konglu kitlelerin kendi kaderlerini özgürce tayin edebilmesinden yanayız.
Yorumlar kapalıdır.