Güvenceli iş, insanca bir yaşam istiyoruz! Geleceğimize sahip çıkmak için 1 Mayıs’ta alanlara!

AKP hükümeti işçi sınıfı düşmanı politikalarıyla 12 senedir ülkeyi yönetiyor. Ekonomik istikrar söylemi, göz boyayan politikaları, demokrasi yanılsaması artık kendisinin bile saklamaya gerek duymadığı bir yalandan ibaret. Foyası ortaya çıkan ve miadını tüketmiş nice iktidar gibi o da sınırsız bir gücün sahibi ve sonsuza kadar kalacakmış gibi davranmaya devam ediyor. Ben diyorsam öyle olacak naraları ardından giderken bırakacağı enkaz toz ve dumandan ibaret olmayacak. Son çeyrekte yüzde 1,7’ye düşen büyüme oranına sahip, yüzde 10’u aşan resmi işsizlik, devasa boyutlardaki cari açık ve dış borç rakamlarından oluşan bitmiş bir deniz göreceğiz.

Bu ekonomik enkazdan geriye kalan yalnızca yoksulluk ve açlık olmayacak. Binlerce HES inşaatı, 3. Köprü, Kanal İstanbul ve daha birçok projesiyle katledilmiş bir doğa ve talan edilmiş kentler kalacak. Bu talanı protesto eden, suyuna, toprağına sahip çıkanların yargılandığı, onları savunan avukatların itibarsızlaştırıldığı günlerden geçiyoruz. Fıtratında iş güvencesi ve sosyal hakları parçalamak olan bu neoliberal enkazın sonucu, AVM’lerin şantiyelerinde yanarak ölen, gökdelenlerin daha fazla yükselmesi için yerin altında can veren maden işçileridir, 12 yılda yaşanan 15.000 iş cinayetidir.

Bu enkazın sorumlusu 12 Eylül rejiminin gömleğini devralan, grev yapmayı, sendikalaşmayı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını fili olarak geçersiz kılan AKP iktidarıdır. Buna itiraz edeni hareket edemez hale getiren, her türlü muhalefeti ve örgütlülük çabasını imha etmeyi amaçlayan İç Güvenlik Yasası bunun son örneğidir. Ve bu yasanın ardından Cumhurbaşkanlığı için ayrılan ve kullanım usülü hiçbir şekilde açıklanmayan 2,13 milyar TL’lik örtülü ödenek torba yasa içinde kabul edilmiştir. 17-25 Aralık yolsuzluk skandallarında ortaya çıktığı gibi işçi ve emekçi halktan çaldığını nasıl dağıttığına şahit olduğumuz iktidar aynı pervasızlığını sürdürmeye devam ediyor. Halihazırda Cumhurbaşkanlığı Sarayı nam-ı diğer “AK Saray” için 1,8 milyar TL harcanmıştır. Bu parayla madenciler için 12 bin yaşam odası inşa edilebilir, 58.330 okul yapılabilir, 105 yataklı 30 hastane açılabilirdi. Ancak bunların hepsini yapmak kadar yapmamak da siyasi bir tercihtir.

Güvencesiz çalışma işsizlik demek

Türkiye ekonomisinde büyüme oranlarında yaşanan düşüş ise işsizliği arttırıyor. Ve bu artış daha fazla kişiyi esnek ve güvencesiz iş sarmalına itiyor. Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR) verilerine göre, yeni işsizlerin yüzde 45’i geçici bir işte çalıştığı ve iş bittiği için işsiz. Resmi işsizlik oranı yüzde 10,9 ile geçtiğimiz yıla göre %1,3 puan artış kaydetti. İşsiz sayısı bu verilere göre kriz dönemindeki sayıyı aşarak bu dönem için de rekor kırdı.

Güvencesizlik ve taşeron çalışma giderek temel çalışma biçimi haline geldi. On iki yıl önce binlerle ifade edilen taşeron işçi sayısı bugün bir milyonu aşmış durumda. Özelleştirmeler, esnek çalışma yasaları derken taşeron çalışma biçimi kamu dâhil neredeyse tüm sektörlere girdi ve tüm bir çalışma hayatını belirler hale geldi. Bu durum neoliberal Erdoğan hükümetinin eseridir.

Tüm bu tabloya rağmen, geçtiğimiz yıl grev ve direnişlerin en fazla yaşandığı yıl olmuştur. Bugüne kadar “milli güvenliği”” tehdit ettiği gerekçesiyle İzelman, İzenerji, Darphane, Şişecam, maden ve lastik sektöründe ve en son Birleşik Metal İş grevi yasaklanmıştır. Ancak bütün bu baskı ve engellemelere rağmen, metal işçileri sendikal bürokrasi ve yasaklamalara karşı koymuş, tabandan gelen örgütlülüğü ve coşkuyu göstermişlerdir.

Sonun başlangıcı?

AKP hükümetinin baskıcı, ikiyüzlü, işçi düşmanı politikalarına karşı biriken tepki Gezi isyanıyla sokağa taşmış, hükümetin artık eskisi gibi yönetemeyeceği açığa çıkmıştır. Aynı zamanda, AKP hükümetinin iç ve dış politikadaki tercihleri, Gezi isyanı, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonları iktidar blokunun çatırdamasını hızlandırmıştır. Ve son olarak, Ekim ayında Kobane ile dayanışma için Kürt halkının sokaklara dökülmesi, AKP’nin “çözüm süreci” adı altında uyguladığı ikiyüzlü politikaları ve Rojava’ya dönük düşmanca tutumuna karşı Kürt Halkının biriken öfkesini yansıtmaktadır.

Haziran’da yapılacak olan genel seçimlerde AKP iktidarı ve Erdoğan anayasayı değiştirecek olmazsa referanduma götürme şansı tanıyan 330 milletvekili elde ederek Başkanlık sistemine geçiş sürecine zemin hazırlamak derdindedir. Bu sayede Erdoğan ve AKP, Gezi isyanı ve 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarıyla yitirdiği meşruiyeti yeniden tesis edecek ve ülkeyi geri dönülmez bir yıkıma sürükleyecektir.

Bir yandan politik krizin derinleştiği ve Erdoğan ve AKP’nin siyasi iktidarını sürdürebilmek için hiçbir yöntemi kullanmaktan çekinmediği, diğer yandan ekonomik kriz emarelerinin giderek belirginleştiği ve işçi sınıfına dönük saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde 1 Mayıs’a giriyoruz. İnsanca ve onurlu bir yaşam sürdürme imkanımızı giderek yitirdiğimiz bu tablo karşısında işçiler ve emekçiler olarak ya haklarımıza ve geleceğimize sahip çıkacağız ya da kaybetmeye mahkum olacağız.

Yaklaşan ekonomik kriz karşısında, bankaların kamulaştırılması, dış borç ödemelerinin reddedilmesi ve işten atmaların yasaklanması; Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı dahil olmak üzere bütün siyasi ve demokratik haklarının koşulsuz biçimde tanınması; siyasal demokrasinin tesisi için emekçilerin ve ezilenlerin tayin edici olacağı bir kurucu meclisin toplanması; emekçilerin ve ezilen halkların kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesini sağlayacak işçi demokrasisine dayalı öz örgütlenmelerin oluşturulması elzemdir. Bugün işçi sınıfının, ezilen ve sömürülen kesimlerin tüm bu talepler altında bir araya gelmesi kaçınılmaz bir görev olarak karşımızda durmakta. İşçi Demokrasisini birlikte inşa etmek için 1 Mayıs’ta alanlarda olalım.

Yorumlar kapalıdır.