8 Mart 2016: Neden kadın dayanışmasını büyütmeliyiz?

Ev işleri, çoluk-çocuk büyütme, anne-babayla ilgilenme ve iş hayatı koşturmacası derken kadınların bölünmediği alan neredeyse kalmadı. 2016 Türkiyesinde çalışan kadınlar açısından iş hayatı, maalesef bolca iş kazası, güvencesizlik, esneklik ve sigortasızlık anlamına geliyor. Bunu biz demiyoruz; Britanya merkezli The Economist dergisi tarafından yapılan araştırmaya göre Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyesi 29 ülke arasında Türkiye, Güney Kore’nin ardından kadın için çalışma şartları en kötü ülke seçildi. Bu rapora göre Türkiye’de kadın-erkek arasındaki ücret farkının 2014 yılı ve sonraki dönemlerde yüzde 20.1’e kadar yükseldiği açıklanırken, şirket yönetim kurullarındaki kadın sayısının oranı yüzde 10’da kaldı. Hal böyle olunca kadınlar, eve daha fazla para getiren koca, baba, abinin arkasını toplamak; çocuk bakan bir eşin, kreşin olmadığı bir yerde hem eve, hem kocaya, hem çocuğa bölünmek zorunda!

Çalışma hayatındaki kadın erkek eşitsizliği bu kadar derinken, AKP kadınlara doğum sonrası için kolaylıklar getiriyoruz diye ortaya çıktı. Hazırlanan Esneklik Yasasına göre kadınlar doğumdan sonra yarı zamanlı olarak çalışabilecek, doğum izninden sonra 6 aya kadar ücretsiz izin alabilecek, doğum yapan işçinin yerine bir işçi “kiralanabilecek” fakat izne ayrılan işçinin dönmesi ile kısa süreli olarak çalışan kişinin işine son verilecek. Hamile bir kadına güzel gelebilecek bu söylem, aslında iş hayatında kadın ve erkek eşitsizliğinin üstüne tuz karabiber ekmiş oluyor. Esnek çalışma uygulamalarının faydası herhangi bir kadına dokunacak mı? Cevap: maalesef hayır! Söz konusu yasayla birlikte kadınlar açısından esnek ve güvencesiz çalışma biçimi temel çalışma düzeni haline geliyor. Doğum sonrası yarı zamanlı çalışılan dönemlerde sigorta priminin eksik yatması, kadınların hem emeklilik hem de kıdem tazminatı haklarını olumsuz yönde etkiliyor. Doğum süresince hamile işçinin yerine çalışan işçinin ise hiçbir güvencesi olmuyor.

Üstelik bu yasa çocuğa ait bakım sorumluluğunu tamamen kadının üzerine yıkıyor. Çocuk bakımının yalnızca annelik izniyle kadın üzerinden tanımlanmasıyla birlikte esnek çalışarak bir yandan çocuk büyütme görevi de yine kadınlara ait oluyor. Bu yasada kreş uygulamasıyla ilgili hiçbir düzenleme yok. Daha fazla çocuk doğuran kadına daha fazla izin verilmesi de AKP’nin kadınları birer kuluçka makinesi olarak görmesinin, dilinden bir türlü düşmeyen “3 çocuk, 5 çocuk” politikasının sonucu olarak görünüyor.

Erkek-devlet şiddeti sürüyor!

Yerel ve ulusal gazetelerden, haber sitelerinden derlenen haberlere göre, erkekler Ocak’ta 30 kadın ve yanlarındaki 2 erkeği öldürdü; 7 kadın ve kız çocuğuna tecavüz etti; 21 kadına zorla seks işçiliği yaptırdı; 30 kadına şiddet uyguladı; 13 kadın ve kız çocuğunu taciz etti.
Sokaklardaki kadına yönelik şiddetin tek faili yalnızca erkekler değil, aylardan beri Kürt illerinde süregelen sokağa çıkma yasaklarının ve askeri operasyonların geldiği nokta bir katliam bilançosu niteliğinde. Öyle ki; Silopi’de komşusuna giderken vurulan Teğbet İnan’ın cenazesi bir hafta boyunca sokakta kaldı, Cizre’de günler boyunca bir binanın bodrum katında hastaneye kaldırılmayı bekleyen yaralıları almak için beyaz bayraklarla yürüyüşe geçen 11 kadın gözaltına alındı, Sur’da 3 aylık Miray bebek başından vuruldu, 7 aylık hamile olan Güler Yamalak karnından vuruldu ve bebeğini kaybetti, devlet güçleri öldürülen kadın gerillanın bedenini sokakta sergiledi.

Ekonomik, ulusal, sınıfsal şiddete karşı tavrımız

Sokaklardaki erkek şiddeti ve polis-devlet baskısı tüm kadınlar için bir gözdağı aslında. Henüz erkek devletin baskısıyla sınanmamış, yıldırılmamış kadınların daha az düşünmesi, daha az konuşması için hepimize verilen bir gözdağı. Bu nedenle 2016 Türkiyesinde 8 Mart kadınlar için her şeyden herkesten daha çok ses çıkarma, isyan günüdür. Tüm bu emek düşmanı yasalar ve baskı politikaları kadınların iradesinden bağımsız olarak sermayenin ve iktidarın ihtiyaçları doğrultusunda AKP tarafından uygulanadursun, kadınlar kendilerine dayatılan baskıları kabul etmiyor. Kadın Dayanışması olarak, biz kadınları kuluçka makinesi olarak gören bu anlayışla da esnek ve güvencesiz çalışma dayatan politikalarla da bugüne kadar mücadele ettiğimiz gibi bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz. Devletin Kürt illerindeki operasyonları derhal sona ersin diyoruz çünkü bu ülkede siyasal demokrasi olmadığında kadınlara sokağa çıkmanın iki kez yasak olduğunu biliyoruz. Tüm kadınları ekonomik, ulusal, sınıfsal şiddete karşı dayanışmayı büyütmeye çağırıyoruz.

Yorumlar kapalıdır.