Savaş çıkmazı!

7 Haziran seçimlerindeki yenilgisinden sonra AKP hükümeti Kürt illerinde iç savaş politikasını uygulamaya koydu. Bu iç savaş yöntemleri karşısında PKK’nin bazı ilçelerde özyönetim ilan etmesi hükümetin ‘iç savaş’ yöntemlerinin dozunu artırdı. Saray, ordu ile işbirliğine girerek Cizre, Sur, Nusaybin, İdil gibi birçok ilçeyi yerle bir etti; en erken Kasım ayında tahribatını görebildiğimiz üzere, çeşitli Kürt ili ve ilçelerinde evler harabeye çevrildi. Çoğu sivil, kadın çocuk demeden öldürüldü hatta bugün bu bölgeler öyle yaşanamaz duruma geldi ki, buralarda çalışan 1000 kadar özel harekat polisi geçtiğimiz günlerde istifa dilekçesi verdi.

Başkanlık rejiminin tesisi adına Cizre yerle bir edildi.
Başkanlık rejiminin tesisi adına Cizre yerle bir edildi.

Düşünce kuruluşu Uluslararası Kriz Grubu’na göre 16 Ağustos – 18 Mart tarihleri arasında Cizre’de uygulanan sokağa çıkma yasağı sürecinde 38’i çocuk yaklaşık 300 kişi hayatını kaybetti. 170 kişi operasyonların son gününde bodrumlarda mahsur kalarak yaşamını yitirdi. Bununla sınırlı kalmayıp ırkçı-cinsiyetçi notların yıkık dökük evlerin odalarına, duvarlarına bırakılmasyla ‘devlet buradaydı’ mesajı verildi; bugün olanların bundan sonra olacakların da garantisi olduğu gösterilmek istendi.

İntikam eylemleri ve sonuçlar

Ankara'daki bombalı saldırının ardından yanmakta olan bir otobüs.
Ankara’daki bombalı saldırının ardından yanmakta olan bir otobüs.

Çözüm masasının devrilmesi ve Saray’ın emri ile savaşın yeniden başlatılmasıyla beraber, Sur, Cizre, Nusaybin ve daha birçok bölgede hendekler kazıldı, YPS aracılığı ile mahallelerde “hakimiyet” alanları kuruldu. Bununla birlikte Kürt illerinde yaşanan ablukaya karşı Kürdistan Özgürlük Şahinleri (TAK) adlı örgüt iki ilde düzenlediği ‘intikam’ eylemleri ile süreci farklı bir noktaya taşıdı. TAK geçtiğimiz Aralık ayında Sabiha Gökçen Havalimanı’nda bir kadın işçinin hayatını kaybetmesi ile sonuçlanan bir saldırı gerçekleştirdi, ardından Şubat ve Mart aylarında Ankara’da toplam 65 kişinin hayatını kaybettiği saldırılarına devam etti. Bundan sonra da yaklaşık 60 ilde bu saldırılarını gerçekleştirmeye devam edeceğini duyurdu. Bu saldırılar sonucunda; hükümet ‘terörle mücadele’ adı altında baskı politikalarının dozunu arttırarak,  akademisyenleri tutukladı, Renault işçilerine ağır bir polis baskısı uygulandı ve bunun da etksiyle direniş sonlandı, 8 Mart kadın eylemine saldırıldı, Mayıs ayına kadar da basın açıklaması yapmak, stant açmak, bildiri dağıtmak vb yasaklandı, kısacası her türlü ‘iç savaş’ uygulaması meşruiyet zemini buldu.

PKK, TAK saldırılarını doğrudan sahiplenmese de bu eylemlerin Kürt fedaileri tarafından yapılmış olabileceğini, bunların kendisinden bağımsız, kendilerinin kontrol etmediği Kürt güçlerce gerçekleştirildiği yolunda açıklamalarda bulundu. Oysa KCK, TAK’ın 2010 yılındaki Taksim saldırısında ‘TAK örgütünü, halkımızın özgürlük mücadelesine hizmet etmeyen bu tür eylemlere derhal son vermeye’ çağırmıştı.

Gerekçesi ne olursa olsun otobüs durağı, meydanlar gibi yoksul işçi emekçi halka dönük kitlesel katliamlar kabul edilemez. Bu eylemlerin Kürt halkına ve mücadelesine yönelik bir kazanımı olmadığı gibi; toplumsal ve politik açıdan sınıf hareketinin aleyhine ağır sonuçları olmaktadır. Bu tip eylemler, hak ve özgürlüklerin daha fazla tırpanlanmasına, baskı rejiminin güçlenmesine ve hak talebinde bulunanların tutuklanmasına varan, geri kalanın ise korkudan sokağa çıkamayacak hale geldiği bir ‘iç savaş’ düzenini daha da güçlendirmeye yaramaktadır. Bununla birlikte, hükümetin iç savaş politikasına tepkinin giderek soğurulduğu hatta terör gerekçesiyle bu politikaya meşruiyet kazandırıldığı söylenebilir.

Bu tip eylemler devlet terörüne karşı kesimlerin de bir araya gelerek tepki göstermelerine engel olurken, tepki gösterenlerin de akademisyenlerin tutuklanması örneğinde olduğu gibi ‘terör destekçisi’ olarak yaftalanıp hedef gösterilmelerine ve tutuklanmalarına zemin sunan bir konjonktürün yaratılmasına yol açtı. Devam etmesi durumunda ise, her türlü toplumsal muhalefet hareketinin tasfiyesine neden olacak, şimdiye kadarki tüm sosyal ve politik kazanımları tehlikeye sokacaktır. PKK derhal bu politikasına son vermelidir. Bu doğrultuda, başta Kürt ve Türk işçi emekçilerin hep birlikte Kürt halkına yönelik süren devlet terörüne son verilmesi ve sivillere dönük bütün terör yöntemlerinin terk edilmesi için ortak mücadele zeminleri yaratmalıyız.

Yorumlar kapalıdır.