Durmak yok, yaşasın savaş!

Siz devletsiniz ve ‘Allah size lutfetmiş’. Yapabileceklerinizin haddi, hesabı ve bir sınırı yok; elinizde de sınırsız güç olduğunu varsayın. Eh varsayın diyoruz, gerçekte işler pek de öyle olmayabilir. Ne verdiğiniz kararlar yargıya gidebiliyor, ne de biri çıkıp size kendine gel diyebiliyor. Ancak siz buna rağmen kendi rutin mekanizmalarınızı bile işletemiyorsunuz, size muhalefet eden kişileri hapse atarak, meslekten ihraç ederek bir bir tasfiye ediyorsunuz. Peki ya sonra? Bu kez herkesten rahatsız olmaya başlıyorsunuz. Toplum ikiye hatta daha fazla parçaya bölünüyor. Bir vücutta alerjik reaksiyon gösteren bölgeler gibi, bazı yerler kaşınıyor, bazı yerler yanıyor, bazı yerler etkilenmemiş görünse de her an bana da sıçrayacak korkusuyla pusuda bekliyor. Ve siz kaşımaya devam ediyorsunuz!

Darbe girişiminin ardından derinleşen siyasi krizle birlikte, OHAL uygulamaları ile Saray rejiminin baskı politikalarını yoğunlaştırması, içeride ve dışarıda savaş politikalarının sürdürülmesi devlet mekanizmasındaki çözülmeyi derinleştirdi. İktidarın giderek kâğıttan kaplana dönüştüğü, güçsüzlüğünü derin bir şekilde hissettiği şu günlerde, milli birlik ve beraberlik harcının hızlıca karılması elzem oldu. Hemen yaşanan bu kaygı dolu günlerin sorumlusu olarak bir üst akıl ilan edildi, bu devleti ve milleti bölmek isteyen dış mihraklar tespit edildi. Bunların hepsi kokteyldi ve nereye mensup olduklarının da bir önemi yoktu!

Türkiye rejiminde lazım oldukça ortaya sürülür; bir sabit kokteyller vardır, bunlar rejimin harcıdır, varlık yokluk meselesidir. Mesela nedir bunlar, bir devlet harekâtı olan 6-7 Eylül’lerdir mesela, karşısında herkes birleşir, haklılığı sorgulanmaz! Mesela Kürt meselesidir, ‘benim Kürt vatandaşlarım’ vardır, tam da geri kalan tüm vatandaşlarım gibi hiçbir şey talep etmedikleri noktada devletin sıcak kollarında huzur içinde yaşama imkânları olabilir. Ancak çizilmiş çerçeveyi kabul etmedikleri takdirde, en başta terk etmesi gerekenlerdir onlar…

Bir mahalle kabadayısı olarak devlet

Ağustos 2015’ten beri sürdürülen yurtta savaş politikası cihana da yayılarak hızla devam ediyor. Öyle bir hız ki bu, gazeteleri kapatıyorsunuz, belediyelere kayyum atıyorsunuz, seçilmişleri hapse atmaya çalışıyorsunuz, daha da ağırı binlerce insanı evlerinden, sokaklarından süreli daha çok olmamışken. Bir de üstüne kalkmış, ‘çözüm mözüm yok’ diyorsunuz!

Bir yandan, Kürt halkının siyasi temsilcisi HDP’li vekiller hakkında yakalama kararı çıkartılırken, bir yandan da Kürt halkı ile dayanışmak için kaleme alınan Barış Bildirisi’ni imzalayan akademisyenler KHK’lar ile meslekten ihraç ediliyor. Bununla birlikte darbe girişiminden önce başlatılan Özgür Gündem’de genel yayın yönetmenliği yapmış kişileri içeri atma politikası darbeden sonra da Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay’da olduğu gibi aynen devam ediyor. Buradan şunu anlıyoruz, şu birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyulan günlerde arzulanan milli mutabakat rejiminde Kürtler yoktur!

Yatırım Destek Paketi: Makbul Kürtleri aramaya devam ediyoruz

İşte böyle bir noktada gelen, Kalkınma Bakanı Lütfü Elvan’ın açıkladığı Yatırım Destek Paketi yüreklere su serpmiştir. Elvan bu paketle özellikle büyük şehirlerde giderek masraflı hale gelen emek yoğun sektörlerin, bilhassa çağrı merkezlerinin batıdan doğuya taşınmasının teşvik edileceğini belirtmiş. Bu teşvikler çağrı merkezinin binasının yapılmasından, fabrikasını taşıyana 1 milyon teşvik parası verilmesi ve yatırımcılara sunulan milyonlarca lira faizsiz devlet kredisine kadar gidiyor.

Kürt sorununda çözümü, yıkıp yeniden inşa etmek sanan müteahhit devlet aklı, bu sefer de ucuz işgücü olarak Kürt vatandaşları ekonomiye kazandırmakla tüm sorunun çözüleceğini vaat ediyor.

Çıkmaz siyaset vs gerçek birlik

Kürt siyasetini de hedefine alan OHAL düzeni ve antidemokratik tüm uygulamalar karşısında bugün her zamandan daha güçlü bir muhalefet cephesine ihtiyaç var. Ancak Kürt hareketinin siyasi kurumları bu uygulamaların karşısında rejimle müzakere ve masaya tekrar oturma talebini öne sürmekte. Böylesi bir dönemde PKK’nin sivilleri de hedef alan eylemlerini sürdürüyor oluşu, TAK’a yönelik müsamahası, erlere yönelik bombalı eylemleri Türk ve Kürt emekçilerine büyük zarar vermekte, emekçilerin birliğinin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Hatta Güç Birliği gibi olası muhalefet birlikteliklerinin de altını dinamitlemektedir. Bu tip eylemler, devletin baskı uygulamalarını meşrulaştırma çalışmalarına hizmet etmekte, devletin milliyetçiliği kendi krizini örtmede bir harç olarak kullanmasına yaramaktadır. Gerçek bir barış, savaşa, OHAL’e ve tüm antidemokratik uygulamalara karşı emekçi halkın sınıf temelli mücadelesi ile mümkün.

Yorumlar kapalıdır.