“Ekonomi büyürken payımıza düşen…”

Açıklanan son verilere göre Türkiye ekonomisi büyüyor. TÜİK, 2017 ilk yarı için büyüme hızını yüzde 5.1 olarak açıkladı. Yani bir fabrika gibi düşünürsek Türkiye’nin cirosu -kasasına giren para- arttı.

Doğrusu, ilk bakışta insanı mutlu eden bir tablo.

Neticede Türkiye büyüyorsa biz de büyürüz. Alım gücümüz artar, borcumuz azalır, daha kolay iş buluruz, belki ay sonunu getirmek bu kadar zor olmaz, değil mi?..

Maalesef, değil…

Ekonomi büyüyor ama işsizlik düşmüyor. Bugün genç işsizlik oranı yüzde 20.6. Kadın işsizlik oranı yüzde 15… Genele vurduğumuzda işsizlik oranı yüzde 11. Bir işe sahip olanların çoğu ise esnek ve dönemsel işlere mahkum edilmiş durumda.

Ekonomi büyüyor ama alım gücü düşüyor. Bugün asgari ücret 1567 TL olan açlık sınırının bile altında… Yani dört kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarını bile karşılamıyor.

Ekonomi büyüyor ama enflasyon artıyor. Son 9 yılın en yüksek enflasyon oranına sahibiz.

Ekonomi büyüyor ama dış borç da büyüyor. 2018’de Türkiye’nin ödemesi gereken dış borç faizler hariç 170 milyar dolar… Şimdiden önümüzdeki yıl için kaynak arayışına çıkılmış durumda.. Tabii en önemli kaynak vergiler… Hani bize yol, su, elektrik olarak dönenler. Bir diğer çözüm ise yeniden borçlanma;  borcu borçla kapama en iyi yaptığımız şey…

Ekonomi büyüyor ama ekonomiye duyulan güven düşüyor… Tüketici ve üreticilerin genel ekonomik duruma ilişkin değerlendirme, beklenti ve eğilimlerini özetleyen ekonomik güven endeksi açıklanan büyüme oranlarına rağmen Kasım ayında yüzde 3 oranında düşüş gösteriyor.

Borçlanarak büyüyoruz…

Peki, bu kadar “ama”ya rağmen ekonomi nasıl büyüyor?

Geçtiğimiz mart ayında Hazine Müsteşarlığı Kredi Garanti Fonu kefalet limitini 20 milyar TL’den 250 milyar TL’ye çıkardı. Böylelikle yeterli teminatı olmayan KOBİ’ler KGF kefalet desteği ile bankalar üzerinden kredi alabildi. Ekonominin canlanması, ekonomik büyümeye katkı sunması adına gerçekleşen bu değişiklik belli ki beklentiyi boşa çıkarmadı. Ancak borçlanmayı da arttırdı.

Diğer yandan, 2016’da kurulan Varlık Fonu ile ülkenin en büyük kamu kuruluşlarını içeren her türlü denetimden bağımsız bir rezerv oluşturuldu. Amaç, Fon’a devredilen bu kurumları daha değerli hale getirip ülke ekonomisine katkı sağlamaktı. Ancak geçtiğimiz ay bu fonun yurtdışında kredi arayışına çıktığı duyuldu.  Gelin görün ki yol bir kez daha borçlanmaya çıktı…

Yani bugün bize ekonomik büyümeden bahsediliyor; ancak bu büyümenin iç dinamikleri, maliyeti, sürdürülebilir olup olmadığı ifade edilmiyor.

Ekonomi iki çeyrektir büyürken, üstelik yıl sonunda çift haneleri göreceğimiz bizzat Başbakan tarafından müjdelenirken; biz emekçilere işsizlik, enflasyon, artan vergiler, içi boşalmış bir sağlık ve eğitim sistemi sunuluyor.

Aslında bu büyümenin niteliğini en iyi Çalışma Bakanı Sarıeroğlu özetliyor. 2018 asgari ücret görüşmelerinde işçilerden fedakarlık beklediklerini dile getiriyor. Yani gelin görün ki büyüyen Türkiye’de işçi ve emekçilerin payına bir kez daha “fedakarlık” düşüyor!..

Onlar sayılara indirgedikleri bu içi boş büyümenin tadını çıkaradursun! Bizler şunu biliyoruz: Güvenceli istihdam yaratan, alım gücümüzü arttıran, vergi yükünü azaltan, ücretsiz ve nitelikli eğitim ve sağlık sistemine kaynak sağlayan bir ekonomik büyüme gerçek bir büyümedir.  Bugün işçi ve emekçiler için esas olan ise acil ekonomik taleplerimizin temelini oluşturan bu anlayış etrafında bir araya gelmektir.

Yorumlar kapalıdır.