Yetkililer çocuk tacizcilerini neden koruyor?

Geçtiğimiz ayın yıkıcı gündemlerinden biri oldu çocuk istismarı… Sorunun can yakıcılığı bir yana, devletin kadın ve çocuk politikalarının sonuçlarını gösteren bir turnusol kâğıdı işlevi gördü.

Son on yılın verileri, çocuk istismarı vakalarında büyük artış yaşandığına işaret ediyordu. Öyle ki Temmuz 2017 verilerine göre adliyeye yansıyan vakalar üç katına çıkmıştı. Ancak hükümet tarafından bu sonuçlar göz ardı edildi. Ancak basına yansıyan son cinsel istismar haberlerinin ağırlığı altında çocuk istismarı yeniden ve her zamankinden çok daha yoğun bir toplumsal mutabakatla gündeme geldi.

Toplumsal tepki ve baskı karşısında hükümet cephesi konuya hassasiyetle eğileceğini ve acilen bir tedbir planı oluşturacağını dile getirdi. Tabii bu açıklama bizi ister istemez son on yılın icraatlarına geri döndürdü:

2009 Temmuz ayında Milli Eğitim Bakanlığı yönetmelik değişikliğiyle ortaokul ve lise öğrencilerinin nişanlanmasını serbest bıraktı. 2015 Mayıs ayında Anayasa Mahkemesi, resmi nikâh kıymadan dini nikâh kıyan imam ve çiftlere ceza verilmesini ortadan kaldırdı. Yine 2015 yılında Anayasa Mahkemesi bir yasa iptaliyle “çocukların cinsel ilişkiye rıza yaşının 15’ten 12’ye indirilmesi”nin önünü açtı. 2016 Kasım ayında çocuk istismarcılarının evlilik yoluyla cezasız bırakılmasını öngören bir önerge Meclis’e getirildi ancak tepkiler sonucunda geri çekildi. 2017 Mayıs ayında çocuk istismarının önlenmesi için hazırlanan araştırma önergesi, AKP milletvekillerinin oy çokluğuyla reddedildi. Daha birkaç ay önce müftülüğe nikâh yetkisi verildi. Diyanet İşleri Başkanlığının “9 yaşındaki kız çocukları evlenebilir” açıklaması ise hâlâ çok taze… Sorumuz çok açık: Yetkililer neden çocuk tacizcilerini koruyor?

Tablo ortada! Varsınlar, Ensar ve 115 hamile çocuk skandalı ve benzer örneklerde olduğu gibi devletin suçtaki payına işaret eden örgütlü istismarları unutturmaya, son olaydaki gibi suçu bireyselleştirerek kendilerini temize çekmeye çalışsınlar… Cinsel istismar konusunun devletin kadın ve çocuk politikalarından bağımsız olarak ele alınamayacağı aşikâr. Toplumsal şiddetin, baskının, ayrımcı ve cinsiyetçi tutumların olağanlaştırıldığı antidemokratik ve erkek egemen siyasal iklim bu süreci meşrulaştırıyor.

Hükümetin çocuk istismarı konusunda takındığı tavır; emekçilerin, kadınların, LGBTİ bireylerin talepleri karşısında takındığı ikircikli tavırdan farklı değil. Cinsel istismara meşruluk kazandıran politika ve uygulamalardan çok, nasıl bir ceza verilmesi gerektiği konuşuluyor. Çünkü öyle bir algı var ki, suçluya verilecek ceza ne kadar büyük olursa suç da o derece kolay ortadan kalkacak. Oysa asıl ortadan kalkması gerekenin, kadının ve çocuğun ikincil konumunu pekiştiren, onu bağımlı ve mağdur kılan yasal düzenlemeler olduğunu görmemiz gerekiyor.

Evlilikte rıza yaşını düşüren, müftülüğe nikâh yetkisi veren, çocuk istismarına kılıf oluşturan yasalar derhal geri çekilmelidir. Cinsel istismar suçlarında iyi hal indirimi uygulanmamalıdır. Dini referanslar değil, çocuk odaklı, eşit, bilimsel, laik politikalar etrafında koruyucu ve önleyici denetim mekanizmaları oluşturulmadır.

Yorumlar kapalıdır.