İDO, özelleştirme ve “kamu yararı”
Yıl 2011.
AKP’nin özelleştirmeler furyasında sıra İDO’ya (İstanbul Deniz Otobüsleri AŞ) gelmiş.
Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, bu özelleştirme sonucu elde edilecek gelirle Sarıyer’e, Beykoz’a ve Silivri’ye metro getirileceğini vaat ediyor.
Özelleştirme kararında ise “Toplu taşımacılıkta deniz ulaşımının sahip olduğu payın artırılması için yapılması gereken yeni yatırımların özel teşebbüs tarafından gerçekleştirilmesinin sağlanması” ve “Kamu menfaatlerinin temini ve genel kamu yararının tesisi için özelleştirmenin uygun olacağı” belirtiliyor.
Bu karardaki iki ifadeye özellikle dikkatinizi çekmek isterim: “Deniz ulaşımının payının artırılması” ve “kamu yararı”.
Gelelim bugüne…
861 milyon dolarlık bedelle Tepe-Akfen-Souter-Sera ortak girişim grubu tarafından alınan İstanbul Deniz Otobüsleri A.Ş., zarar ettiği gerekçesiyle 1 Aralık itibarıyla iç hat seferlerini durdurma kararı aldı. Daha sonra şirketten “çözüm bulunana dek iç hat seferleri sürecek” açıklaması yapıldı. Muhtemelen yerel seçimler öncesinde bu kararın hayata geçmesi AKP yönetimi tarafından engellendi.
Buyurun size, “deniz ulaşımının artan payı” ve “kamu yararı”.
Peki, bu sonuç şaşırtıcı mı? Hiç değil. Tersine, oldukça öngörülebilir bir durumla karşı karşıyayız. Kaldı ki, bu öngörü özelleştirmenin gündeme geldiği dönem toplum yararını gözeten birçok kişi ve kurum tarafından da dile getirildi. Tıpkı SEKA için, Tekel için, Şeker Fabrikaları için dile getirildiği gibi…
Asıl şaşırtıcı olan, ulaşım gibi zaruri ihtiyaçların bile -üstelik kamu menfaatleri gerekçesiyle- özel teşebbüsün insafına teslim edilebilmiş olması.
Yani kamu yararının şirket kârıyla doğrudan ilişkilendirilmiş olması.
Oysa kâr söz konusu olduğunda şirketler için ortada ne kamu ne de yarar kalır.
Bu örneğin, başkalarını da tetiklemesi oldukça olası. Halihazırda Turyol Yönetim Kurulu Başkanı CHP’li Meclis Üyesi Yunus Can da artan maliyetler nedeniyle her an kontak kapayabileceklerini açıkladı bile…
Hükümet de bu tehlikenin farkında ve ekonomik kriz algısını pekiştiren bu “artan maliyetler” ve “zarar” tablosunun önüne yine iradi birtakım tedbirlerle geçmeye çalışacaktır.
Oysa gerçek anlamda kamu yararını gözeten tek bir çözüm olabilir: Özelleştirilen ulaşım hizmetlerinin kamulaştırılması ve ulaşım sorununun bütüncül ve insan odaklı bir planlama ile yeniden ele alınması.
Böylelikle, ulaşım bir kazanç konusu olmaktan çıkarak yeniden bir sosyal hak olarak tanımlanabilir.
Yorumlar kapalıdır.