1 Mayıs’ta İmamoğlu’nu alkışlamanın dayanılmaz sınıf işbirlikçiliği
Geçtiğimiz üç senenin 1 Mayısları ile karşılaştırıldığında bu senenin İstanbul miting alanı daha kalabalıktı. Bunda, 31 Mart yerel seçimlerinde iktidar partisi AKP’nin başlıca metropollerde geriletilmiş olmasının getirdiği motivasyonun oynadığı rol göz ardı edilemez. Bununla beraber 1 Mayıs Tertip Komitesi’nde karar altına alınmamış, hatta görüşülmemiş olmasına rağmen İBB başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 1 Mayıs’a davet edilmesi; bununla da kalınmayıp ona kürsüden söz verilmiş olması, birtakım vahim sorunlara işaret ediyor.
Bunlardan ilki, 1 Mayıs’ı tertipleyen bileşenlerin böyle bir kararının olmamasına rağmen bir emrivakiyle bunun yapılmış olmasıdır. Bu, alandaki işçi-emekçilerin iradesini hiçe sayan, bir bağlamda onlara dayatılan bir adım oldu. Dahası yine bu olay, mevcut siyasal krize karşı işçi demokrasisi önerisinin yükseltilmesi gereken bir zamanda sergilenmiş olan tepeden inmeci bir bürokratik eylemdi. 1 Mayıs Tertip Komitesi’nin bir bilanço çıkartmak için yeniden bir araya gelmesi gerektiği ve İmamoğlu’nun kürsüye çıkarılması sürecinde kendini dayatan bürokratik anlayışla hesaplaşması gerektiği aşikâr.
İkinci sorun, İmamoğlu’nda, onun konuşmasında ve onun temsil ettiği partinin programında kristalize olmuş olan sınıf işbirliği önerisinin alandan aldığı alkış ve onaydı. İşçi sınıfının birlik ve mücadele gününde, onun kürsüsünden yapılan patronlarla, egemen sınıflarla kucaklaşma; Türkiye’nin geleceği için bir ve beraber olma önerileri sadece ve sadece işçi sınıfı hareketinin yenilgisini amaçlıyor, başka hiçbir şeyi değil. İşçi sınıfına, sınıflarının siyasal ve örgütsel olarak bağımsız olması gerektiği yönünde örnek olması gereken sendikacıların ve sosyalistlerin İmamoğlu’nun konuşmasına tuttuğu alkış, işçilerin bilincinde ancak İmamoğlu’nun çözüm olabileceği yönünde bir yanılgı yaratabilir ki bu, belirttiğimiz üzere sadece bir yanılgıdır.
Artan işsizlik ve yoksulluk, rejimin siyasal olarak baskıcılaşması ve bunun karşısında yerel seçimlerde başarı gösteren muhalif burjuva partilerin saray rejiminin bir parçası olmak için gösterdikleri istek ve azim, Türk ve Kürt işçilerin siyasal ve örgütsel bağımsızlıklarının, geleceğin işçilerin lehine olacak şekilde kazanılmasında ne denli önemli olduğunu gösteriyor. Bu noktada İmamoğlu’nun imajı çerçevesinde destek verilecek olan sahte bir “halkçılık” ancak ve ancak işçileri sınıf düşmanları olan patronlarla yan yana getirme işlevi görür.
Yorumlar kapalıdır.