“Yüzyılın anlaşması” ne vaat ediyor?

ABD Başkanı Trump, 28 Ocak’ta İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ile Beyaz Saray’da düzenlediği ortak basın toplantısında, Ortadoğu için sözde barış planı olarak sunulan “Yüzyılın Anlaşması”nı açıkladı. Plana Filistin Yönetimi lideri “Kudüs satılık değil”, Gazze’de yönetimde bulunan Hamas ise “Kudüs açıklaması saçmalık” tepkisini gösterdi.

Plan, Batı Şeria’da inşa edilmiş İsrail yerleşim birimlerinin kalıcı hale gelmesini ve İsrail tarafından ilhak edilmesini, aynı zamanda İsrail’in burada askeri varlığını artırmasını, Kudüs’ün “İsrail’in bölünmez başkenti” haline getirilmesini, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tümüyle rafa kaldırılmasını ve karşılığında Filistinlilere bir miktar paranın ve dağınık toprak parçaları üzerinde ordusuz ve egemenlik haklarından yoksun bir devletçiğin “bahşedilmesini” öngörüyor. Aynı zamanda plana göre Filistin yönetiminin önümüzdeki 4 yıllık süreçte öngörülen şartları yerine getirmek üzere İsrail ile müzakere etmesi bekleniyor. Eğer Filistin, İsrail’in dayattığı maddelere koşulsuz şartsız teslim olursa devletini kurabilecek!

“Yüzyılın Anlaşması” Siyonist İsrail devletinin yıllardır sürdürdüğü işgal rejiminin yasal bir meşruiyet arayışının bir sonucudur ve aynı zamanda emperyalizmin çıkarına hizmet eden Oslo anlaşmalarının devamıdır. İşgal devleti İsrail, Filistin halkının mücadelesinden çekinirken Oslo vb. görüşmelerle de gayrimeşru varlığına yasal bir statü sağlamak zorunda kalıyor. Örnek olarak, İsrail bu anlaşmayla şu anda uluslararası hukuk tarafından da yasadışı kabul edilen Batı Şeria’daki yerleşim birimlerini “hukuka uygun bir biçimde” ilhak edebilecek. Bu meşruiyeti de emperyalizm aracılığıyla sağlamlaştırmak Netanyahu’ya yaklaşan seçimler nedeniyle iç politikada da rahatlama sağlayacaktır.

İsrail’in Filistin’i işgali yeni bir yüzyıla girerken, Trump’ın İsrail-Filistin meselesine dahil olması birkaç sene öncesine dayanıyor. Trump’ın 2017’de Kudüs’ü “İsrail’in başkenti” olarak tanımasıyla, ardından geçtiğimiz sene uluslararası hukukun da yasadışı kabul ettiği yerleşim birimlerinin ABD tarafından “artık yasadışı sayılmayacağı” açıklamaları bu sürecin habercisiydi. Şimdi ise Trump her ABD Başkanı’nın yaptığı gibi meseleye dahil oldu ve İsrail’in barış planını dünyaya takdim etti.

Sonuç olarak, emperyalizmin dayattığı bu “barış” görüşmeleri, bağımsız bir Filistin devleti kurmayı değil, İsrail’e bağımlı ve onun çıkarlarına teslim olmuş bir Filistin’in kontrol edilmesini amaçlamaktadır. Bu nedenle iki devletli çözüm Siyonist yayılmacılığı güçlendirmekten başka bir işe yaramamaktadır. Gerçek barış ancak Siyonist devletin yıkılması; laik, demokratik ve ırkçı olmayan tek bir Filistin devletinin kurulması ile sağlanabilir.

Oslo Anlaşması’nın tarihi ve içeriği

Oslo Anlaşması, İsrail Hükümeti ve Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında ilk defa 1993 yılında barış sürecini başlatmak için imzalandı. Anlaşma kapsamında İsrail tarafından öne sürülen çözümün merkezinde, İsrail’in kuruluşunun hemen akabindeki 1948 etnik temizliğinden sorumlu tutulmaması, bu konunun müzakere edilmemesi, barış görüşmelerinin yalnızca İsrail’in 1967’de işgal ettiği Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki toprakları kapsaması ve son olarak da İsrail’deki Filistinli azınlığın durumunun çözümün dışında bırakılmasıydı. Bunun anlamı Filistin’in %80’inin görüşmelerin dışına itilmesidir. Bu formül, tıpkı bugün olduğu gibi ABD tarafından en iyi çözüm olarak kabul edildi ve dünyaya sunuldu. İkincisi Mısır’da imzalanan Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde sınırlı özerklik verilen bir Filistin yönetimi kurdu. Ancak buna rağmen bu anlaşmalar sonucunda Batı Şeria ve Gazze de tartışmalı topraklar haline geldi ve İsrail’in bu topraklar üzerinde talepte bulunmasına yol açtı.

1967 sınırlarına dönülmesi

İsrail, 1967’de Arap ülkeleriyle girdiği savaşta Filistinlilere ait olan Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze’yi işgal etti. 1948’den beri topraklarından sürülen Filistinliler ise işgal edilmiş topraklarına, yurtlarına geri dönmelidir. Bugüne kadar yapılan “barış görüşmelerinin” sonuçsuz kalması da bununla ilgili, zira görüşmelerin başından bu yana İsrail 1967 sınırlarına dayalı bir Filistin devletini kabul etmeyeceklerini belirtiyor. Bu yüzden Batı Şeria’ya örülen duvarı temel alarak sınırın çizilmesi gerektiğini savunuyorlar. İsrail, bu duvarı 2002’de İkinci İntifada sırasında inşa etmeye başladı. Filistinliler ise “ırkçı duvar” olarak adlandırdıkları duvara 1967’deki savaşta işgal edilen toprakları içerdiği gerekçesiyle karşı çıkıyor. Duvar İsrail’in Batı Şeria topraklarının %43,5’ine el koymasına neden olurken, duvar nedeniyle topraklarına geçişleri yasaklanana Filistinli sayısı en az 500 bin küsur.

Yorumlar kapalıdır.