Kaynak VAR! Olmayan, onu adil şekilde dağıtabilecek bir rejim…
Başından beri söylüyoruz, “Salgın süresince acil, gerekli ve zorunlu olan sağlık, temizlik, ilaç ve gıda gibi mal ve hizmet üretimi alanları dışındaki üretim birimlerinde iş derhal durdurulmalı ve çalışanlar ücretli izinli sayılmalıdır” diye. Ama bilim insanlarından tezgah başındaki işçilere kadar herkes bu uyarıyı yapmasına rağmen Saray rejimi bu önlemi kabul etmiyor. Tercih etmiyor. Patronları kurtaracak sözde önlemler almaya devam ediyor. Bir yandan da Türkiye, tespit edilen virüse yakalanma ve ölüm oranlarındaki artış hızında artık dünya genelinde başı çekiyor.
Neden? Rejimin karakteri gereği. Yani rejim, emekçilerin sağlığını ve yaşamını değil, patronların kâr ve çıkarlarını öncelikli olarak kabul eden bir sistemi koruyup yönlendirdiğinden.
Rejim şimdi de yeni bir “kaynak” icat etti: “Kendi kendimize yeteriz” başlığı altında halktan para toplamaya yöneliyor. Elinde zaten halktan topladığı kaynaklar var, ama onları işverenler için seferber ediyor. Bu da yetmezmiş gibi şimdi de emekçi halka, işsizlere, yoksullara ödeme yapmak için yine onları yardıma çağırıyor, “Bağış yapın, fitreleriniz zekatlarınızı bize verin” diye.
Yani biz devlete para bağışı yapacağız, devlet de onu bize geri verecek!!! Mantık bu. Kim güvenebilir ki bu paraların nereye harcanacağına? İşsizlik fonunu devlet tahvilleri almakta kullanıp o paraları patronlara aktarmışlarken… Sadece patronları zengin eden saçma sapan projeler için milyarlarca dolar dış borç alıp, bu borçları faizleriyle birlikte halka ödetirlerken… Daha depremzedeler için toplanan yardımlara ne olduğunun hesabı bile vermeden…. Kim inanır, kim güvenir? Hem de halka en yakın kuruluşlar olan belediyelerin, sivil toplum örgütlerinin, mahalle derneklerinin vb. yardım kampanyaları yasaklanıyorsa…
Oysa bu ülkede işten çıkarmaların yasaklanması ve zorunlu sektörlerin dışındaki tüm faaliyetlerin durdurulabilmesi, yani emekçi halkın yaşamının korunabilmesi için gereken yeterli kaynak ve olanak var.
DİSK’in İŞKUR verilerine dayalı olarak yaptığı hesaplamalara göre, evine yollanacak 15 milyon işçinin, kayıt dışı çalışanın, çiftçinin, esnafın ve serbest çalışanların 3 ay boyunca net asgari ücret (2.325 TL) alması durumunda, devletin kasasından çıkacak miktar yaklaşık 105 milyar lira. Var mı bu kaynak? VAR.
Birincisi: 2019 İşsizlik Fonu’nda toplanmış olan 131 milyar lira var. Bu miktarın 122 milyar lirası nakit değil; hükümet tarafından devlet tahvillerine yatırılmış durumda. Yani bu para gereksiz projelere yatırılmakta ve kullanılmakta, kredi olarak patronlara dağıtılmaktadır. Bu tahvillerin derhal nakde dönüştürülüp İşsizlik Fonu’na iade edilirse 10 ila 15 milyon işçiye üç ay boyunca asgari ücret düzeyinde bir destek rahatlıkla sağlanabilir.
İkincisi: 2020 yılı bütçesinde, yol, köprü gibi geçiş garantili inşaatları gerçekleştirmiş olan müteahhit firmalara yapılacak garanti ödemeleri için 18,9 milyar lira ayrılmış durumda. Bu ödeme derhal durdurulmalı ve emekçi halka dağıtılmak üzere İşsizlik Fonu’na aktarılmalıdır.
Üçüncüsü: Türkiye’nin devlet olarak patronların yararına yaptığı dış borcun toplamı yaklaşık 650 milyar lira. Bunun yaklaşık 65 milyar lirası 2020 yılı içinde ödenmek durumunda. Dolayısıyla bu borçların ödenmesi derhal durdurulmalı ve halkın cebinden çıkacak olan bu paralar İşsizlik Fonu kapsamında emekçilerin kullanımına sunulmalıdır.
Ve dördüncüsü: Türkiye’de toplam servetin (1 trilyon 100 milyar dolar) yüzde 42’si sadece toplumun yüzde 1’inin elindedir (yaklaşık 500 milyar dolar). Bu servetin küçük bir kısmının bile, ek vergilerden doğrudan el koymaya kadar değişen yöntemlerle kamulaştırılması halinde, geri kalan yüzde 99’unun bu salgını sağlıklı biçimde atlatabilmesi için yeterli fon oluşur.
Demek ki kaynak var. Emekçi halkın yarattığı bu zenginlik halk için kullanılabilir. Sorun, bunu gerçekleştirecek bir iktidarın olup olmadığı. İşte olmayan da tam bu.
Yorumlar kapalıdır.