“Hayat eve sığar” mı ya da sorumluluk bizdeyse yetki niye sizde?

Ocak ayının ortasından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını kapsamında, Türkiye’de ilk vakanın tespit edildiği 9 Mart tarihinden bu yana, iktidarın pandemiye karşı nasıl bir politika izleyeceği de ortaya çıkmış oldu: Yetki bizde, sorumluluk sizde!

Saray rejimi, salgın karşısında insan hayatına ve kamu hizmetlerine verdiği değeri bir kez daha kanıtlama şansı buldu! Emekçi halkın sağlığını, yaşam koşullarını önceleyen tedbirler yerine iradi önlemler… “Zorunda olmadıkça evden çıkmayınız!”

Ne de olsa “Türkiye salgına en hazırlıklı ülke” idi, sorumsuz ama yetkili ağızlar böyle buyuruyordu. Ancak bu söylemin de yalan olduğunun anlaşılması uzun sürmedi. Maalesef Türkiye Covid-19 salgınında vaka sayısının en hızlı arttığı ülkelerden biri haline geldi.

Emekçi halkın sağlığını, yaşam koşullarını, kamusal hizmetleri önemseyen tedbirler alınmadığı takdirde bunun böyle olacağı ortadaydı da. Ancak Saray rejimi, 18 yıldır tutmakta olduğu safını yeniden açıkça belli etti. Salgın koşulları da olsa “üretim” sürmeli, sömürü devam etmeli ve patronlar bu süreçten de kârlı çıkmalı… “Milletin iradesi” olan hükümet de “patronların kalkanı” haline gelmeli.

Mülteci krizi vesilesiyle AB ile yaptığı görüşmelerde insan hayatını kasasına girecek sıcak para karşılığında pazarlık malzemesi haline getirmekte “ustalaşan” Tek Adam rejimi, şimdi de salgın koşullarında emekçilerle pazarlık masası kurmanın peşinde. Devlet kaynakları patronlara “kalkan” edilirken, devlet kamuya hiçbir kaynak ayırmazken; Saray, emekçilerin devlete bağış yapmasını diliyor! Kapitalist sömürü vahşetinin geldiği nokta bu. Sloganı da: “Hayat eve sığar!”

Peki kimin hayatı?

Salgın koşullarında üretim durdurulmadığından yeterli güvenlik önlemi dahi alınmadan çalışmak zorunda bırakılan işçinin hayatı mı? Yoksa salgın ve ekonomik kriz bahane edilerek işinden atılan, 4,5 milyonluk işsizler ordusuna eklenen yüz binlerin hayatı mı? Ya da patronu tarafından ücretsiz izne çıkartılan emekçinin hayatı mı?

Bu liste sayfalarca uzatılabilir. Ancak söz konusu olan politik tercihler meselesidir. İktidar Covid-19 salgınında tüm yetkisini patronlar ve sermaye sınıfı lehine kullanmayı tercih etmiş durumda. Krizin tüm faturasını yine biz emekçilerin üzerine yüklemenin peşinde. Emekçiler ise bir yandan salgına karşı kendi hayatlarını korumaya, bir yandan da krizle beraber daha da kötüleşen yaşam koşullarına direnmeye çalışmakta.

Böylesi zorlu koşullarda biz emekçilere ve emek örgütlerine düşen ise birlik ve dayanışmayı örebilmek, acil taleplerimiz uğruna mücadeleyi mümkün kılmak olmalı. DİSK, Türk-İş ve Hak-İş konfederasyonlarının işten çıkarmaların yasaklanması ve zorunlu sektörler dışında üretimin durdurulması talepleri etrafında ortak tutum almaları bu anlamda ileriye doğru atılmış bir adım.

Ancak üç konfederasyonun bu ortak tavrının yalnızca söylemde kalmaması, iktidar ve patronlardan bir “lütuf” beklentisine dönüşmemesi, biz emekçilerin yükselteceği dayanışma, mücadele ve sınıfımızın birliği sorumluluğuyla belirlenecek. Çünkü hayat sorumluluk almayı gerektiriyor. Ve bugün sorumluluk alanlar yarın yetkiyi de alabilirler!

Yorumlar kapalıdır.