Miguel Sorans, Sosyalist Sol (Arjantin) ve İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) yöneticisi
Koronavirüs krizinin şiddeti ve sonuçları karşısında, pandemiden sonra dünyanın neye benzeyeceği üzerine bir tartışma dönüyor. Bu konuda onlarca yazı kaleme alındı. Bazıları “devletin rolü”nün geri dönüşünden ve daha iyi bir “servet dağılımı”ndan dem vuruyor. Bazılarıysa, otoriterizmin güçlenebileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
Krizin şiddeti tartışma konusu değil. Hele hele salgının şiddeti. Öncelikle, 185 ülkede milyonlarca insan hastalığa yakalandı ve 100 binden fazla insan hayatını kaybetti. İkincisi, dünya çapında büyük işadamlarının ve bankacıların sergilediği acımasız rol sonucu milyonlarca insan işsiz kaldı veya ücret kesintisi yaşadı, bunun da dünya halkları üzerinde ağır sosyal etkileri oldu. Her gün gıda bulamayan veya ellerini yıkamak için suya erişimi olmayan milyonlarca insan var. Kapitalizmin ekonomik ve sosyal krizi derinleşecek. Birçok yazar, krizin 1929’daki kapitalist buhran gibi olacağını söylüyor. Oysa gerçekte, 1929’a eşit ya da ondan ağır olan 2007/08 krizinden buraya geldik. Nitekim IMF başkanı Kristalina Georgieva “dünyanın 2008 krizinden beter bir resesyon içinde olduğunu” belirtiyor (Clarín gazetesi, Arjantin, 3/26/20). Başka bir deyişle, bizzat dünya emperyalizminin liderleri bize, kapitalist ekonominin tarihindeki en kötü krizi yaşadığımızı söylüyor. İlk kez olarak, kapitalist dünyanın durma noktasına geldiği söylenebilir. Muktedirler bize bunun pandemiden kaynaklandığını söylüyor. Hem öyle, hem değil. Çünkü aslında, koronavirüs ekonominin halihazırdaki krizini derinleştirmekte. Aralık 2019’un sonunda zaten yeni bir küresel resesyonun eşiğindeydik.
Bizi daha iyi bir dünya mı bekliyor?
“Covid-19 pandemisinin olumlu bir tarafı varsa, o da kutuplaşmış toplumlarda bir beraberlik hissi yaratmış olmasıdır.” Birçok insanı şaşırtan bir şekilde, İngiltere’deki Financial Times gazetesi geçenlerde bir başyazısında bu ifadeye yer verdi. Krizin boyutları öyle büyük ki, emperyalizmin sözcüleri kapitalizme iyimser ve “dayanışmacı” bir ton vermeye çalışıyor. “Yeniden paylaşım meselesi gündeme gelecek. Yaşlı ve varlıklı kesimlerin ayrıcalıkları tartışma konusu olacak. Yakın zamana kadar egzantrik addedilen, gelir ve servet üzerinden vergi alınması gibi politikalar gündeme taşınacak” (BAE Negocios gazetesi, Arjantin 5/4/20). Joseph Stiglitz veya Amerikalı iktisatçı Carmen Reinhart gibi kimi isimler, zengin ülkelerin “işbirliği” sergilemesini, mesela yoksul ülkelerin dış borçlarını askıya almasını öneriyor.
Krizin ciddiyeti ve yaratabileceği sosyal kargaşa karşısında, bazı burjuva kesimlerinin gerilimi hafifletmek amacıyla birtakım geçici tedbirler önerdiği aşikar. Kriz ve toplumun baskısı nedeniyle bazı istisnai önlemlerin alınması olasılığını da göz ardı edemeyiz. Ancak buradan işçi sınıfı ve halk kesimleri için köklü bir değişim veya ilerleme beklemek doğru olmaz. Şimdiden dünya çapında 50 milyondan insanın daha işsiz kaldığı belirtiliyor. Emperyalizm ve çokuluslu şirketler, yeni kemer sıkma, yağma ve sömürü planları ile krizi tekrar emekçi kitlelerin sırtına yıkmaya çalışacak. Yegane gerçek değişiklik, yani servetin emekçiler lehine yeniden dağıtılması, ancak ve ancak dünya çapında işçi hükümetleri kurma mücadelesi sonucunda ortaya çıkabilir.
Daha otoriter bir dünyaya mı gidiyoruz?
Mevcut konjonktürde, hükümetler salgın ve karantina meselesini fırsat bilip kitle seferberliklerini engellemeye çalışıyor. Bu amaçla, bazı hükümetler milli birlik çağrısı yapıyor, bazı hükümetlerse krizi militarize ediyor; bu da birçok rejimin ve hükümetin otoriterliğini katmerlendiriyor.
Sağlık krizi nedeniyle, karantina kontrolü noktasında silahlı kuvvetlerin ve polisin rolü arttı (yiyecek dağıtıyor, hastane kuruyor, insanları tahliye ediyorlar). Sanal denetim de büyüdü. Çin, Hong Kong, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Rusya, İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve kimi Avrupa Birliği ülkeleri gibi yaklaşık 40 ülkenin, karantina denetimi adına veya hareketlilik ve kişisel temas takibi amacıyla mobil konumlama sistemlerini ve çeşitli uygulamaları kullandığı biliniyor. Avrupa’da Telefónica dahil sekiz büyük telekom operatörü, Avrupa Komisyonu’na cep telefonu müşterilerinin konumuna dair veri sağlamaya hazırlanıyor.
Gerçekten de, pandemiden sonra, hükümetlerin tüm bu süreci isyan eden halklara karşı kullanmaya çalışması ya da isyanlarını engellemeye çalışması tehlikesi söz konusu. Bu yeni bir gelişme de değil. Öncesinde de, ultra gerici ve otoriter hükümetler (Trump, Bolsonaro, Erdoğan, Putin, Macaristan’da Victor Orbán, Venezuela’da Nicolás Maduro veya Filipinler’de diktatör Rodrigo Duterte) dünya çapında yaygınlaşıyordu. Ya da örneğin Şili’de, başkan Piñera’ya karşı kitle seferberliği polisler tarafından bastırılmıştı. Ancak otoriter ve baskıcı rejimlerin daha da yaygınlaşıp yaygınlaşmayacağını zaman gösterecek. Çünkü koronavirüs krizinden önce yaygın olan eğilim, kapitalist rejim ve hükümetlerin halk seferberlikleri nedeniyle siyasi açıdan istikrarsızlaşması eğilimi idi. Koronavirüs öncesinde dünyayı sarsan bir devrimci mücadeleler dalgası söz konusuydu. Bu dalganın parçası olarak Şili’deki, Lübnan’daki halk isyanları ya da Fransa’daki işçi grevleri sayılabilir. Kitlelerin seferberlik arzusunda yapısal bir gerileme var gibi görünmüyor; daha ziyade, kitle hareketleri mantıklı bir biçimde, karantina tedbirleri çerçevesinde bulaşımı engellemek adına geçici olarak duraklamış durumda. Şimdilik kitlesel seferberlikler gerçekleşmiyor, ancak pandemi karşısında sağlık tedbirleri alınması için veya işten çıkarma ve maaş kesintilerine karşı grevler veya kısmi protestolar sürüyor. Koronavirüs salgını aşıldıktan sonra, koronavirüs krizinin sosyal ve ekonomik sonuçları karşısında dünyanın birçok yerinde yeni halk seferberlikleri veya isyanları gündeme gelebilir. Devrimci sosyalistler olarak kendimizi buna hazırlıyoruz.
Henry Kissinger korkularında haklı çıkıyor
Bu olasılığı, yani kapitalist-emperyalist sistemin sorgulandığı, yeni ve büyük toplumsal çatışmaların damga vurduğu bir dünya ihtimalini belki de en iyi gören isim, emperyalizmin tarihsel liderlerinden Henry Kissinger oldu.
ABD başkanı Richard Nixon’ın danışmanı olan Kissinger, Maocu Çin’in yanki emperyalizmine yaklaşma sürecini başlatmış (1972) ve Vietnam Savaşı’nda (1975) ABD yenilgisini yaşamış bir isim; kendisi geçenlerde The Wall Street Journal için bir makale kaleme aldı (5/4/20).
“Covid-19 salgını sona erdiğinde, birçok ülkenin kurumlarının başarısız olduğu ortaya çıkacak,” diye yazan Kissinger, “Liderlerin karşısında duran zorluk, mevcut krizi yönetirken geleceği inşa etmek. Başarısızlık durumunda, tüm dünyayı yangın sarabilir,” uyarısında bulunuyor. 96 yaşındaki Kissinger, sistemi savunma noktasında zihinsel berraklığından hiçbir şey yitirmemiş. Kitlelerin fiyaskoyu gözlemlediğinin farkında: “birçok ülkenin kurumlarının başarısız olduğu ortaya çıkacak.” Ve de “dünyayı yangın sarabilir” diyor. Bu nedenle de, aynı makalede, “kaosun dünyanın en kırılgan toplumlarında üzerinde yakında yaratacağı etkileri hafifletme” tavsiyesinde bulunuyor.
Dünya oligarşilerinin sadık bir temsilcisi olan Kissinger bu korkusunda haklı; çünkü kendisi 2019’dan beri devam eden isyan dalgasının bilincinde. Halkların kapitalist kemer sıkma tedbirlerinden bıktığının, yoksulluk ve sömürünün katmerlendiğinin farkında. Kissinger ve benzerleri, halk isyanlarının bir “yangın” başlatmasından korkuyor. Toplumsal çatışma ihtimalini, gerçekliğe dayanan bir olasılık olarak ortaya koyuyorlar. Koronavirüs sonrası dünya, kapitalizmin bugün bildiğimiz eğilimlerinin daha da ağırlaştığı bir dünya olacak. Bu yüzden İUB-DE olarak şu çağrıda bulunuyoruz: “Koronavirüsün mevcut kriziyle ve pandemi sonra yaşanacaklarla mücadele etmek ve işçi ve halk yanlısı bir acil durum planı oluşturulması için yükseltilecek uluslararası mücadele hareketini kapitalist-emperyalist sistemi sona erdirerek işçi ve halk hükümetleri kurma perspektifiyle koordine etmek ve yönlendirmek için tüm işçi, gençlik ve halk örgütlerini, kadın ve çevre hareketlerini, antikapitalist ve sosyalist solu en geniş eylem birliğini oluşturmaya çağırıyoruz.” (Mart 2020, https://www.gazetenisan.net/2020/03/koronavirus-krizinin-faturasini-isci-sinifi-ve-halklar-degil-kapitalistler-odesin/). Değişimi ancak ve ancak işçi sınıfının ve halkların seferberliği yaratabilir.
Yorumlar kapalıdır.