İktidar, ekonomi üzerindeki gerçeklik algısını kaybetti. Türk lirası (TL) erirken bu durumu “ihracatta rekabetçi hale geliyoruz” diye açıklayan, halkın ne kadar zengin olduğunu “buzdolabı satış rakamları” üzerinden hesaplayan ekonomi yönetimi trajikomik bir hal almış durumda. Kriz karşısında pozisyon alamayan ve insanlara içinde bulundukları buhrandan çıkışa dair en ufak bir umut ve vaat veremeyen iktidar, eskiden olduğu gibi günü kurtarmaya dönük hamleleri bile yapamaz durumda. Çünkü para politikası cephaneliğini tüketti. Elde ne rezerv var ne de bağımsız hareket edebilen bir Merkez Bankası (MB). Üstelik borçlanmaya ve bütçe açığı vermeye devam eden bir ekonomik tablo söz konusu. Uçuyoruz, ama daha çok motoru yanan ve yere çakılmayı bekleyen bir uçuş bu.
Döviz neden bu kadar yükseliyor? Cevabı çok basit: Bu kadar çok para basarsanız enflasyonu hortlatırsınız, paranızın da değeri düşer. Eldeki döviz rezervlerini bitirmek pahasına sadece doları 7 liranın altında tutabilmek için son dört ayda 40 milyar dolar sattılar; bir yıllık satış miktarı 110 milyar dolar. Türkiye’nin yıllık doğalgaz ithalatı 12 milyar dolar. İsraf hesabını siz yapın! Kısa vadeli dış borcumuz da haziranda 171 milyar dolar oldu. MB brüt rezervinin kısa vadeli dış borcu karşılama oranı yüzde 50,4. Bu konuda bizden daha kötü olan tek ülke, ekonomisi batık olan Arjantin. Son bir yıldaki değişim verilerine göre hem para basma konusunda hem de eldeki döviz rezervlerinin eksilmesi konusunda Türkiye dünya birincisi konumunda. Uçtuğumuz bir konu varsa o da budur.
Dolar yıl başından bu yana yüzde 24 arttı (yaklaşık 1 TL 4 kuruş). Doların 10 kuruş artması dış borcumuzu 43 milyar TL artırıyor. 140 kuruş arttığına göre sadece doların artışından kaynaklanan ek dış borç maliyeti 603 milyar TL eder. Maaşımızı dolarla almıyoruz ama onun dışındaki her şeyi dolarla alıyoruz. Bu yükün tüm sorumlusu, ülkeyi 18 yıldır ithalat cenneti haline getirerek TL’nin döviz karşısında iyice güçsüzleşmesinin zeminini hazırlayan AKP hükümetleridir. Ekonomi, sıcak paraya ve ithalata bağlı olmasaydı TL’nin yerlerde süründüğü şu durumda ihracat hızlı bir şekilde yükselir ve cari fazla vermeye başlardık. Karşı karşıya kaldığımız tablo, sermaye lehine uygulanan ekonomi politikalarının bir sonucudur.
Ne idüğü belirsiz bir İslam ekonomisi modeli söylemi ile faizleri düşük tutarak TL’nin değersizleşmesine bile bile göz yumdular. Bu korkuyla faizi artıramayan MB, faizi dalgalanmaya bırakarak piyasa faizlerini parasal sistem üzerinden daha belirleyici hale getirdi. Tabloda değişmeyen faiz gerçekte yükseliyor. Düşük faizle şişen krediler aynı hızla sönme eğilimine girdi. Dolarla borçlanmanın önünü açan iktidar dış güçlerden ve olmayan “İslami” ekonomiden bahsediyor. Her şey gerçek suçlunun görülmemesi için… Devletten Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile proje alanlar, aldıkları hazine garantilerini dövizle alıyorlar. Kur arttıkça ödenen para da artıyor. YİD özel şirket ortaklarına ödenen para 2017’de 9 milyar TL iken, 2018’de 15’e, 2019’da 18’e, 2020’de 20 milyar TL’ye çıkmış durumda. Sadece son dört yılda bu şirketlere ödenen 62 milyar TL ile pandemi sürecinde işsiz kalan 8 buçuk milyon insana 3 ay boyunca asgari ücret tutarında para ödenebilirdi.
Kaynak var! Fakat bu kaynak ekonomiyi yönetenler tarafından sermayenin hizmetine sunularak çarçur ediliyor. Bu anlayışla dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz rezervi de bulunsa gazın çıkartılması ve satışa hazır hale getirilmesi için yabancı şirketlere taahhüt verilecektir. Tıpkı yapılması planlanan Akkuyu Nükleer Santrali ile Rusya’nın cebine 35 milyar dolar gireceği gibi… Tıpkı Kazdağları’nı yok etme pahasına Kanadalı şirketlere altın arama ruhsatı verilmesi gibi… Yap-İşlet-Devret’lere (YİD) verilen milyarca lira gibi…. Liste çok uzun. Ekonominin yerlisi ve millisi olmaz. Ekonominin sınıfı olur. Uçan bir ekonomi varsa o da Türkiye’nin 20 yıllık geleceğini ipotek altına alan sermayedarların ekonomisidir. Planlı ve merkezi bir işçi ekonomisi kurmak bizlerin elinde. Derhal tüm YİD’ler kamulaştırılmalı. Emekçiler için fazlasıyla kaynak var!
Yorumlar kapalıdır.