Pandemide Dardanel-Vestel-ABC Mobilya: İnsanca bir yaşamı sadece işçiler kurabilir

Salgın başladığında zengin-fakir ayrımının kalmadığını söyleyen çok olmuştu. Çok geçmeden aynı gemideysek bile bize düşenin kürek mahkûmluğu olduğu anlaşıldı.

Salgından önce de her kötü gelişmenin faturası işçilere kesiliyordu: Dolar mı yükseldi, zammı azalt. Yurt dışından hammadde mi gelmiyor, ücretsiz izne çıkar. Kârlılık düşükse işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerini alma. Hükümetin hızlı bir propagandaya mı ihtiyacı var, 3. havalimanında işçileri yarış atları gibi çalıştır. Ölürlerse ölsünler! İşte patron düzeni buydu, salgına da bu düzenle girildi. Sonra ne mi oldu? Üç çarpıcı örnekle beraber inceleyelim.

Dardanel’in konserve balık üreten fabrikasında onlarca işçinin testinin pozitif çıkmasından sonra işçiler 15 gün boyunca “kapalı devre çalışma modeline” zorlandı. İşçiler evlerinden alınarak öğrenci yurtlarına yerleştirildi ve servislerle alınarak fabrikaya götürülerek çalıştırıldı. Patron, uygulamanın İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu’nun kararına dayandığını söylüyor. Peki, bunda bir sorun var mı? Var. Patron hasta ve sağlıklı işçileri bir arada çalıştırdı. Karantina bir işyerinde uygulanamaz, ancak ev ya da sağlık merkezlerinde uygulanabilirdi. Her şeyden önce fabrikalarda bulaşıcı hastalık taşıyan kişilerin bulundurulması zaten yasak ve ifade edilen model çalışma mevzuatında yok! Yani çalışma kampı niteliği taşıyan bu uygulama hukuksuz. Gıda-İş Başkanı Seyit Arslan’ın ifadesine göre işçiler ayda 90-100 saat fazla mesai yapmaya zorlanıyorlar. Fazla mesainin yasal sınırının yılda 270 saat olduğunu anımsatalım.

Vestel’de yaşananlar hepimizin malumu. 20 binin üzerinde işçinin çalıştığı, bir kasaba büyüklüğündeki yerleşkesi pandemi öncesinde de işçi düşmanlığının örnekleriyle doluydu. Manisalı emekçilerin sözlerine kulak verelim: “Zorlu, sendikalaşma söylentileri açığa çıktı diye bir vardiyada çalışan işçilerin tamamını işten atabilirdi!” Pandemi sürecinde de patron işçilere daha itinalı davranmadı. Salgın fabrikaya ulaştığında işçileri suçladı ve “son işçi kalana dek” çalışmanın süreceğini vurguladı. Ta ki Manisa Tabip Odası Başkanı Şahut Duran, Vestel’de bin civarı pozitif vaka olduğunu açıklayana ve ülkenin dört bir yanından emekçilerin Vestel’deki salgına karşı ses çıkarmasına kadar. Patron, testleri yaygınlaştırarak emekçilerin şikâyetini dinlemek zorunda kaldı. Peki burada bir sorun var mı? Yine evet. Çünkü salgın çok öncesinden önlenebilirdi. Patron, Türkiye’nin dört bir yanındaki emekçilerin hesap sorduğunu görene kadar işçilerin canını umursamadı. Tedbirlere uymayan emekçilere ceza keseceğini belirten yetkililer ise bu süreçte Vestel’e yönelik tek bir yaptırımda bulunmadı. Ekonomist Bahadır Özgür’e göre, Vestel pandemide 1,95 milyar lira satış geliri ve 215 milyon lira net kâr elde etmişti. Zaten parası olan Zorlu daha çok kazansın diye binlerce işçi hastalandı ve en az yedi tanesi öldü.

Son örnek yine Manisa’daki ABC Mobilya’dan. ABC Mobilya, koşulların hep kötü olduğu bir yerdi: Patron, işçilerinin tuvalete girmesini dahi zorlaştırmak adına, işyerindeki tuvaletleri ücretli hale getirmişti, tuvalete sabun koyma zahmetine katlanmıyordu. Pek çok işçi ABC Mobilya ile davalık olmuş ve patronun haksızlığı mahkemelerce ispatlanmıştı. Böyle bir işyerinde salgın başladığında patron ne tedbir alırdı? Tabii ki işçiler kaderlerine terk edildiler. Onlarca işçinin testinin pozitif olduğu biliniyor. Bütçesini ancak fazla mesai ile denkleştiren işçiler ise ev karantinasına alınmaktan korkuyorlar.

Peki patronlar hiç mi hastalanmıyorlar? Haklarını yemeyelim. THY’nin eski, TUSAŞ’ın yeni genel müdürü Temel Kotil korona olmuş. Bunu nasıl öğrenmiş dersiniz? Şu anda semptom göstermeyen emekçilerin teste ulaşımları oldukça zorken Kotil kendisine düzenli olarak test uygulamış ve hastalığını şans eseri öğrenmiş.

Dünya yansa patronlar kârını düşünür derken abartmıyorduk. Halk sağlığı, işçi sağlığı ve ölümler patronların gündeminde değil. İstedikleri daha çok kâr.

Bunca soruna ve mücadeleye rağmen sendikalar hâlâ bir eylem planı yayınlamıyor. İşyerimizde ya da komşu işyerinde salgın olursa ne yapacağımıza yanıt vermiyor, salgın ayyuka çıktığında basın açıklaması yapmakla yetiniyorlar. Oysaki emekçiler mücadele ediyor ve güvenilir bir alternatif istiyor. Bunun için sendikalar ellerindeki tüm olanakları seferber etmeli ve “İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin işçiler tarafından denetlenmesi” için mücadeleye girişmeli. Biz de bunun olması için sendikaları zorlamaya devam etmeliyiz. İnsanca bir yaşamı ancak biz işçiler kurabiliriz.

Yorumlar kapalıdır.