Cezayir’de 22 Şubat 2019’da başlayan halk ayaklanması Buteflika diktatörlüğünü devirmişti. Antidemokratik rejime, sosyal ve ekonomik adaletsizliğe karşı başkaldıran kitleler, aradan geçen süreçte mevcut düzenden kopuş doğrultusunda henüz politik bir alternatif açığa çıkartabilmiş değil. Düzen partileri ve güçleri ile Cezayir burjuvazisi ise kapitalist sömürü düzeninin devamı ve rejimin ayakta tutulması adına çeşitli manevralar eşliğinde demokratik gerici politikalarını sürdürmekte.
Ancak Hirak (halk hareketi) halen yenilmiş değil ve rejim güçlerinin makyaj düzenlemelerine karşı Cezayirli kitleler her defasında tekrardan seferber oluyorlar. Bunun son örneğini ise Kasım ayı başında yapılan anayasa değişikliği halkoylamasına Hirak’ın cevabında görmek mümkün.
Bu kapsamda, Cezayir’den Solcu Halk Hareketi (AGP) örgütünün, ülkede yaşanan halk seferberliği Hirak ekseninde, kasım ayı başında yapılan anayasa değişikliği halkoylamasının sonuçlarına dair kaleme aldığı değerlendirmeyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Resmi rakamlar şu inkâr edilemez gerçeği gösteriyor: Cezayir halkı, ezici çoğunlukla (%76,6) halkoylamasını boykot ederek, anayasa değişikliği tasarısını reddetti. Resmi rakamlara göre yalnızca seçmenlerin %23,7’si sandığa gitti. Bazı yerel feodal güçlerin diktasındaki tek partinin geleneksel tabanı (güney bölgeleri) tasarıyı boykot etti. Rejim ağalarına bağlı resmi makamlara yakın kaynaklar, katılımın ancak %6 olduğundan söz ediyorlar. Kısacası, 12 Aralık 2019’da Abdülmecid Tebun’un seçilmesi ile birlikte, “Yeni Cezayir” söylemini pazarlamayı, Hirak’ın seferberliğini soğurmayı ve kendisine yeni bir toplumsal taban yaratarak rejimi kurtarmayı amaçlayan bu halkoylamasında, Cezayir halkı kurulu düzeninin bütün tasarımcılarına ve mimarlarına hak ettikleri cevabı vermiştir. Alger meydanında üne kavuşan anayasa uzmanı Fatiha Benabbu’ya göre, “Halk tarafından savuşturulan anayasa değişikliği tasarısı tamamen rafa kaldırılmalıdır.” Benabu, başkanın şahsında iktidara, “anayasa değişikliği tasarısına ilişkin halkoylamasının sonucundan gerekli siyasi dersleri çıkarma” çağrısında bulundu.
Meşruiyet sorunu yasallık sorunundan daha önemlidir. Yasal düzlemde, tasarının kabul edilmesi için herhangi bir katılım yeterliliği sayısı öngörülmemiştir. Rejim ve onun işbirlikçileri, değişiklik tasarısını bir dayatma sonucu geçirerek ve tüm beklentilerin tersine gerçeküstü sonuçlar açıklayarak bu boşluktan yararlandılar. 23 milyon 583 bin kayıtlı seçmenden yalnızca 5 milyon 586 bin 259 kişi, anayasa değişikliği tasarısı hakkında söz hakkını kullandı ve bunların %33,8’si tercihini hayır oyundan yana kullandı. Siyasi gözlemcilerin tamamına göre bu dayatma, “insan haklarına ve siyasi haklara yönelik sistematik aykırılıkların ve saygısızlığın” bir yenisidir.
Kurulu düzenin içinde bulunduğu krizin derinleşmesi öngörülüyor. Covid-19’a yakalandığı için özel bir Fransız uçağıyla acilen Köln’deki bir hastaneye, sonra da Berlin’e götürülen ve aynı zamanda kronik hastalığı bulunan Başkan, bu oylamadan siyaseten oldukça zayıflamış şekilde çıkıyor. Rejim içi karar odaklarının, bu durumla yüzleşmekten başka çareleri yok. Saatlik asgari ücret hakkında anlaşmayla, iktidarı elde tutmalarının bütün olanaklarını tükettiler. Radikalleşme olasılığı bulunan Hirak’ı baskılamak için yapılan bu dayatma boşa çıktı. Anayasa değişikliği tasarısının reddedilmesi, acınası bir yenilgidir. İktidarın elinde, toplum üzerindeki etkisini korumak için herhangi bir imkân kalmadı. Karanlık iç savaş döneminde olduğu gibi iktidar, toplumsal ve siyasi sorunlara güvenlikçi çözümler getiriyor. Bu anlayışa göre Cezayir halkının ateşi varsa, termometreyi kırmak gerekiyor. Görev yükseltmeler, tasfiyeler ve hesaplaşmalar aracılığıyla iktidar, genelkurmayın ve güvenlik güçlerinin çekirdek kadrosu içinde gücünü pekiştirdi.
İktidarın kriz yönetimini, Cezayirli ünlü bir siyaset bilimci şöyle özetliyor: “İktidar gerçeklik algısını, bütün uzmanlığını ve yeteneklerini yitirdi. Buna baskı yapma yeteneği de dahil.” Bu kişi, çekirdek kadrodaki sertleşmenin, iktidarın “kendi yeniden üretimine katkı sağlayan görünürdeki çok partili düzene son verme teşebbüsünde olduğu gibi, kendi bekâsının kırmızı çizgilerini bile” tanımaması olduğunu söylüyor. Cezayir rejiminin mimarlarının, Hirak’ın ışıltısına karşı bulabildikleri tek çözüm, çok partili düzene son vermeye çalışmaktır. Çok düşük bir oyla seçilmiş olan başkanın kendisi de Buteflika iktidarından arta kalan çekirdek kadrodaki sertleşmenin ve tek seçenekleri olan daha fazla baskıcılaşma eğiliminin sonucundan başka bir şey değildir. Ali Bensaad, sıradan bir gazeteciye karşı – niteliği ne olursa olsun – otoriter yöntemlerin seferber edildiği bir dizi tutumda ifadesini bulan bu güç kaybının Tebun’un iktidarında somutlaştığını söylüyor.
Halkoylamasının ardından mevcut siyasî durum nedir?
Anılan anayasa uzmanına bir kez daha atıf yapmalıyız: “Toplumu bölen bir yasadansa, hiçbir yasanın olmaması daha iyidir.” Hayır oylarının miktarı ile katılım oranının düşüklüğü bakımından, bu anayasa meşru değildir. 22 Şubat 2019’da oylarını sokaklarda kullanan seçmenler tarafından reddedilen bu değişiklik kadüktür. Meşruiyet sorunu, siyasi krizin merkezindedir. Halkın rızası olmayan bir anayasayı uygulamak, kel başa şimşir tarak kullanmak gibidir. Böyle bir anayasa, temel meselelerde mutabakat sağlamak yerine, halkın birliğini tehlikeye atmak gibi tehlikeli bir eğilim yaratır. Anayasanın 209. maddesi açık bir şekilde, anayasanın halk tarafından reddedilmesi halinde kadük hale geleceğini belirtir. Resmi rakamlar, asıl gerçeklikten hâlâ uzak olsalar da sarsıcı gerçeklikleriyle herkesi şaşırttı. Yine de rakamların bütün gizemi çözülemedi. Sistem bizi öyle bir şeffaflığa alıştırmadı. Acaba bunun altında yatan başka bir düşünce olabilir mi? Bu çok açık. Bu düşünce, aciz duruma düşme tehlikesi bulunan hasta bir başkanı çıkış kapısına yönlendirmek için zayıflatmak olabilir mi? Birçok kişi halihazırda Tebun sonrası dönemi yaşadığımızı düşünüyor. Karar mercilerinin ulusal tanınırlığa sahip önemli kişilerle görüşmelere başladıkları söyleniyor. Siyasi olgunluğunu bin kez kanıtlamış olan bu halkın kendi ulusal kaderini belirlemesine izin vermek yerine, yine bir kurtarıcının mı arayışındalar?
22 Şubat 2019’da doğan halk hareketi, iktidarın gitgide artan radikalliğini meşrulaştırmaya çalışmak için araçsallaştırdığı ağır salgın koşullarından olumsuz etkilendi. Kurtuluş Savaşı’nın ulusal kahramanı ve 1962’de bağımsızlığın ilanından itibaren sistemin uslanmaz muhalifi olan Lahdar Burega’nın şahsında, karizmatik bir figürünü kısa süre önce yitirdi. Hirak’ın en güçlü olduğu dönemde 86 yaşında tutuklanan Burega, Covid-19 salgınında yatağa düşmüştü ve hayata veda etti. Hirak zayıfladı, ama toplum içinde ve ülkenin bütün katmanlarında kökleşti. Hirak’ın sloganları, bütün sınırlılıklarına rağmen, Borc Bu Arreric’de, Beni Urtilan’da, Akbu’da, Tazmalt’ta, Bejaia’da, Hardaia’da, Tizi Uzu’da, Biskra’da, Ued Suf’ta ve Cezayir’in herhangi bir yerinde, ülkenin dört köşesinde bu dinamik hareketin yayılmasını sağladı. Bu mücadele pratiği, gerekli siyasi bilinç düzeyine ulaşabilmek için mutlaka zamana yayılmalıdır.
Cezayir, 9 Kasım 2020
Yorumlar kapalıdır.