Normal olmayan kapitalizmin kendisi!

Pandemide neler normalleştirildi?

Mesela 2 milyon işçinin rızaları aranmaksızın ücretsiz izne çıkarılması…

Daha fazlasının Covid-19 nedeniyle kısa çalışmaya geçirilmesi…

İşsizlik sigortasının teşvikler adı altında işverenlere peşkeş çekilmesi…

Ama mesela hastalığın yayılmasını önleyecek sahici tedbirler almak, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini uygulamak pandeminin dokuzuncu ayında hâlâ normalleşemedi (!).

Tüm bunlar pandemi sonrası artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını düşünenler için biraz hayal kırıcı olmuştur…

Öyle ya pandeminin başında mevcut sistemin, yani kapitalizmin o vahşi yüzünü açıkça ortaya döktüğünü ama bunun iyileştirilebilir olduğunu savunan ideologlar, ekonomistler, siyasetçiler revaçtaydı.

Daha az çalışabilirdik, daha az tüketebilirdik, daha az kirletebilirdik…

İnsana ve doğaya daha fazla önem verebilirdik, vermeliydik.

Hatta bizzat sistemin devamı için buna zorunluyduk. Bunun için artık daha insancıl bir kapitalizmi tartışmalıydık.

Kapitalizmin o iç çelişkisi her defasında karşımıza dikilmese biz de bunlara inanmak isterdik!

Keza bunlar tartışıladursun, pandemi milyonlarca insanın ölümüne, milyonlarcasının ise yakınlarını, sağlığını, ekmeğini yitirmesine yol açtı…

Neden daha farklı olmadı?

Çünkü bu sistemi var eden ana çelişki yine sahnedeydi!

Sağlığın karşısına ekonomi; yaşamın karşısına kâr koyuldu. İkinciler, hep birincilerden büyük geldi.

Bu sadece Türkiye’de böyle olmadı. Tüm kapitalist hükümetlerin matematiği aynıydı.

Ama Türkiye en fütursuzca, yalan dolanla yapanlardan biri oldu.

Ekonominin zaten dipte oluşu tüm bahaneler için zemin oldu.

Öyle ki o “eskisi gibi olmayacak”çılar, “tabii ekonomiyi de ayakta tutmak lazım”cı oldular…

İnsanlar, hayatları ve ekmekleri arasında seçime zorlandı.

Zaten sonunda en çok etkilenenler de o ekmek için çalışmak zorunda olanlar oldu.

Ve kimilerinin kurduğu daha insancıl bir kapitalizm rüyası yeniden bir kabusa döndü!

Belirti göstermeyenlerin hasta sayılmadığı, buna rağmen hastanelerin dolup taştığı, sağlık emekçilerinin “ölüyoruz” diye haykırdığı, hiç kimsenin sesini duyuramadığı bir kabus…

Hükümet, yeni normalleşmenin çok değil sadece altı ay sonrasında hastalıktan kırılan insanların karşısında, nisan ayındaki önlemlerin bile çok gerisinde kalan göstermelik tedbirlerle “herkes başının çaresine baksın” dönemini ilan etti. Pardon, patronlar hariç herkes! Onlara tabii ki devlet bakacaktı!

Çünkü burjuva hükümetlerin normali, eski-yeni fark etmez, hep aynı saikten yola çıkıyordu!

Peki, değişemez mi? Değişir, ama ancak biz değiştirirsek…

Kârı her şeyden büyük sayan o formülü, yani bizzat kapitalizmi, insanı ve doğayı odağına alan işçi ve emekçiden yana bir yönetim anlayışla değiştirebilirsek…

Ama bunun için önce bizim bu normale itiraz etmemiz gerek! Kapitalizm normal değil, kârı her şeyin üzerinde tutan bir sistem normal olamaz dememiz gerek…

İşte o zaman hiçbir şey eskisi gibi olmaz!

Yorumlar kapalıdır.