Biden’ın başkanlığı ve Amerikan demokrasisinin krizi

Dünyanın en eski burjuva demokrasisi olmakla övünen ABD’de, demokratik yönetim biçimleri derinleşen ekonomik krizin ve pandeminin basıncı altında, tarihte eşine az rastlanır cinsten bir buhran yaşıyor. 6 Ocak günü ABD Kongre Binası’nın yüzlerce kişilik bir faşist kitle tarafından basılması düzen aktörlerinden tepkiyle karşılanmış olsa da, olayın kendisi düzenin içinde taşıdığı eğilimleri sergilemesi bakımından öğretici oldu.

Bu eğilimlerden en önemlisi eski başkan Donald Trump ve Cumhuriyetçi Parti’nin (CP) yönetim kademelerinin bir kısmı tarafından temsil ediliyor. Bunlar 6 Ocak saldırısını kınamadıkları gibi, seçim sonuçlarının hileli olduğunu iddia etmeyi ve bu sonuçları çeşitli Bonapartist manevralarla (bölge seçim kurullarını sıkıştırmak, savcılar ve mahkemeler üzerinden sonuçların meşruiyetini kabul etmemek ve benzerleri) değiştirmeye çalışmayı sürdürdüler.

Bu eğilim Trump’ın şahsında kristalize oluyor ve CP’nin tabanının önemli bir çoğunluğunu argümanlarının doğruluğuna ikna etmiş durumda. İflas etmiş veya iflas etmeye yakın küçük ve orta ölçekli çiftçilerden, tüccarlardan, sınai girişimcilerden, küçük mülk sahiplerinden, lümpenlerden oluşan bir faşist taban hareketinin üzerinde yükselen bu kutup, kendi mantıksal gelişimi gereği ABD anayasasından bir noktada kopmayı öngörüyor. Dolayısıyla bu eğilim bugün için neredeyse ABD’nin iki partili aristokratik sisteminin üçüncü partisi olma özelliğini kazanmış durumda. 6 Ocak saldırısında CP’nin sağ kanadının oynadığı kurumsal rolü teşhir eden raporlar yayımlandıkça, bu eğilimin üçüncü parti dinamikleri taşıdığı daha da açık hale geliyor.

Biden’ın başkanlık yemini törenine huzursuz edici bir sessizlik hakimdi; zira tören halk katılımıyla yapılamadı. Başkentin sokakları askerler, özel harekat elemanları ve istihbarat servislerinin ajanlarıyla dolduruldu. Biden’ın yemini 6 Ocak saldırısının gölgesinde kaldı.

Wall Street tarafından Biden’a verilen görev yalnızca bu gölgeyi sistem içi mevzilere çekmesi değil, aynı zamanda iki olguyla daha mücadele etmesi: Artan toplumsal eşitsizlik karşısında özellikle 2020 yaz aylarında finans oligarşisine karşı açık bir ayaklanmaya dönmüş olan kitle hareketini bastırmak ve ABD emperyalizminin uluslararası çapta gerileyen jeopolitik egemenliğini muhafaza ve ihya etmek. Düzen aktörleri, liberaller ve STK’ler Biden’ın bunları elinde bir anayasa kitapçığıyla yapabileceğini düşünüyor; onları düş kırıklıklarıyla dolu bir dört sene bekliyor.

İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal’in ABD’li destekçisi olan Sosyalist Çekirdek (Socialist Core-SC) grubu 15 Ocak günü önemli bir deklarasyon yayımladı. SC bu faşist kitle hareketinin temsil ettiği tehlikeyi gerçekçi bir biçimde değerlendirirken, aynı zamanda bu hareketin gücü ile çapının abartılmasının işçi sınıfı saflarında moral bozukluğu ve dağınıklık yaratacağı uyarısında bulunuyor. Biz bu uyarıyı değerli buluyoruz. SC aynı zamanda ortaya bir birlik perspektifi de koyuyor. Faşistleri geriletecek, Biden yönetiminin kuyruğuna takılmayacak, ırkçılık karşıtı mücadeleyi ulusal çapta koordine edecek ve işçileri seferberliğe davet edecek olan bu eylem birliğinin talepleri arasında, SC’ye göre şunlar yer almalı: Trump ile diğer sorumluların 6 Ocak saldırısı dolayısıyla yargılanması, 6 Ocak saldırısının mazeret gösterilerek protesto hakkına kısıtlama getirilmesine karşı çıkılması, parasız sağlık hakkı, bankalara servet vergisi, saatlik 15 dolar ücret, polisin finansmanının kesilmesi, ırkçı polislerin hapse atılması, politik tutsakların serbest bırakılması, Senato’nun ilga edilmesi, demokratik seçme ve seçilme hakkının restore edilmesi, siyah halkın ayrımcılığa maruz bırakılmasına son verilmesi, kadın işçiler için eşdeğer işe eşit ücret, göçmen toplama kamplarının kapatılması ve polis şiddetine son verilmesi.

Yorumlar kapalıdır.