WhatsApp’tan kaçarken bizi bekleyenler

Her gün birbirinden değişik ve farklı gündem ile bombardıman altındayız. Daha 1 yıl önce bu zamanlarda MEB tarafından öğrenciler adına alınmış 1 milyon Delphi programlama lisansının ne kadar gereksiz olduğunu konuşuyorduk, araya pandemi ve ekonomik buhran girmesinden dolayı bu da unuttuğumuz başlıklardan birisi oldu. Aslında unuttuğumuz çok başlık var, fakat toplumca gözümüze ışık tutulmuş tavşan gibi hareket ettiğimiz, yani sorunlar karşısında donakaldığımızdan ötürü, yanımızdaki can havliyle ne yaparsa onun peşinden sürükleniyoruz. Geçtiğimiz günlerde de WhatsApp’ın verilerimizi pazarlamak için yeni kullanıcı sözleşmesi ile gelmesi de bunlardan biri. Gelin, beraber bakalım, ne oluyor.

WhatsApp aslında ne istiyor?

Milyarlarca kişinin kullandığı haberleşme uygulaması, aslında bizim mesajlarımızı doğrudan okuyamıyor; görüşmelerimizi ne dinleyebilir ne de izleyebilir. Uygulamanın alameti farikası bizim adımızı vermeden, bize ait bütün çevresel bilgilerin yanında, telefondaki diğer uygulamalara ait verileri de ticari bir şekilde pazarlayabilmesi. Mesela alışverişe gittiğimizde hangi bölümde ne kadar kaldığımız veya hangi otele saat kaçta gidip, kaçta uyuduğumuzu biliyor. Bunlar gibi pek çok hassas kişisel verilerimizi de diğer şirketlerle paylaşmak yani onlara satmak istiyor, yeni izin sözleşmesi de bununla alakalı. Bu maalesef hiç masum değil ve kabul edilemez çünkü iletişim özgürlüğümüz aslında elimizden alınıyor. Diğer açıdan çoğu devlet ve şirket de bunu kendi yararına kullanmak istiyor.

Ticari kaygılar bir yana, ne kadar tehlikedeyiz?

Şimdi diğerlerine gelmeden önce, ilk başta WhatsApp’ın sahibi olan Facebook ve onun karıştığı skandalı hatırlayalım. Trump’ın ilk seçim döneminde Cambridge Analytica adlı şirkete Amerikan seçmenin aklınıza gelebilecek her türlü verisini satıldı. O dönem daha popüler olan bu platformda, seçim tercihi net olmayan seçmenler de manipülatif haberlerle etki altında alındı. Hatta Trump’ın kazanmasını bu seçim hilesine bağlayanlar oldukça fazla. Bu yüzden Facebook başta olmak üzere çoğu sosyal paylaşım platformu yargılandı, Facebook ceza aldı, hatta Cambridge Analytica kapatıldı. O dönemde Facebook silmeyi öneren kampanya vardı, fakat kısıtlı kaldı ve yeterli olmadı.

Peki Telegram, BİP veya Signal ne kadar güvenli?

Etrafımızda birçok kişinin Telegram ya da BİP’e geçtiğini biliyoruz, fakat bu uygulamalar ne yazık ki WhatsApp’tan daha az güvenli. Mesela BİP uygulaması WhatsApp’tan daha fazla izin istiyor ve kullanıcılara ait verilerin nasıl saklandığına veya kullanılacağına dair bir net açıklaması yok. Aynı şüpheler Telegram için de geçerli çünkü bunlar ticari uygulamalar ve verilerimizden para kazanmayı umuyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Rusya’nın sakıncalı gördüğü Telegram gruplarının silindiğini biliyoruz. Bu üç uygulama içerisinde farklı olan ise Signal, kâr amacı gütmeyen sivil toplum kurumu tarafından finanse ediliyor ve verilerimizin gizliliğini geri kalan tüm uygulamalardan daha fazla düşünüyor ama bu kurumu destekleyen ticari kurumlarla arasındaki bağ net bir şekilde açıklanmış durumda değil ve gelecekte ticari amaç gütmeyeceğine dair kesin bir şey söylenemez.

Nasıl olmalı?

Öncelikle Türkiye şartlarında veri güvenliğinin şu anki Tek Adam rejimiyle güvenceye alınacak olması hiç gerçekçi değil. Hatta BİP uygulamasına sağlanan avantajlar ve sübvansiyonlar da bu açıdan şüphe çekici. Fakat biz anayasada tanımlanan maddelerin uygulanmasını istiyoruz, bunlardan biri de iletişim özgürlüğü. Bunun için de üç temel beklentimiz var uygulamalardan. Denetlenebilir olmalı, açık kaynak kodlu yazılmalı ve kâr amacı gütmemeli. Bu önlemlerle iletişim özgürlüğümüz için ilk adımı atabiliriz.

Yorumlar kapalıdır.