Marmara nasıl kurtulur?

80’lerin sonuna doğru neredeyse tamamen ölme noktasına gelen Haliç’i kurtarma projesi olarak İstanbul’un atıksuları Marmara’ya deşarj edilmeye başlanmıştı. Hedef, kirliliği Marmara’nın dibine vererek Karadeniz’e havale etmekti. Uygulama başlar başlamaz Tekirdağ, Kocaeli, Yalova, kısmen de Çanakkale’ye yayıldı. Sanayi atıksularının da Marmara’ya deşarj edilmesi ile beraber Marmara’da kirlilik arttıkça arttı.

Bizim kirlilik dediğimiz şey kimi tek hücreli canlılar için besin. Yıllardır Marmara’ya bırakılan kirleticiler bu canlıların büyük bir üreme içerisine girmeleri için olanak sağladı. Daha fazla üreyemeyecek sayıya ulaşınca da kitlesel olarak patlamaya, ölmeye başladılar. Şahit olduğumuz deniz salyası ya da müsilaj denen şey işte bu canlıların hücre içi sıvıları. Marmara’da bugüne değin halının altına süpürülmüş kirlilik şimdi kendisini bağıra çağıra ifade ediyor.

Yerel yönetimler önce sorunun mevsimsel olduğunu ifade edip geçiştirme çabasındaydı. Bakanlık ise ancak çürüme herkesin diline düştüğünde konu hakkında lütfedip bir eylem planı yayınladı. Yayınlanan 22 maddelik eylem planı ise adeta olağan zamanlarda yapılan bir afet toplantısı gibiydi. Yüzeyi süpürmek dışında (ki bu uygulamanın kayda değer bir faydası olmadığını maalesef görüyoruz) hiçbir acil eylem ortaya koyulmadı.

Hükümetin müsilaj üzerinden yaptığı açıklamalar akıl alır gibi değil. Öyle bir pişkinlik var ki, müsilajın plankton olduğu için zararlı olmadığını hatta besin değeri içerdiğini bile ifade ettiler. Neredeyse “yiyelim” önerisi gelecekti ki, kendilerini tarımda “gübre olarak kullanılabilir, ekonomik değeri olabilir” ile sınırlamaya başladılar. Denizden çıkan tuzlu bir maddeyi toprakta gübre olarak kullanmanın saçmalığı bir yanda dursun AKP hükümeti hâlâ müsilajı fırsata çevirme derdinde. Nasıl mı? Müsilajı yoksula yedirmek şimdilik mümkün değil, gübre olarak da satamayacaklar ama uygulanması gereken arıtma tesisleriyle kimi zengin edeceklerine dair tartışmalar başladı. İleri arıtmaların uygulanması için pek çok farklı yöntem varken sürekli membran teknolojisinden bahsedilmesinin sebebinin tam olarak bu olduğunu düşünüyorum.

Tamam, birileri zengin olsun ama hiç değilse Marmara kurtulsun diye düşünüyorsanız o açıdan da fazla umutlanmayın. Çünkü bir yanda bu tartışmalar yapılırken, diğer yanda kayda değer hiçbir acil müdahale yapılmıyor. Bakan Kurum bir günde 4 bin 41 denetim gerçekleştirip sekiz işletmeye kapatma cezası verdiğini söylemişti. Peki sizce bu yeterli mi? TÜİK’e göre 2018 yılında imalat sanayiinden çıkan atıksuların yalnızca yüzde 11’i arıtılarak alıcı ortama deşarj edilmiş. TÜİK geri kalan atık suyun arıtılmadan ne şekilde deşarj edildiğini söylememiş ama anlamak için çok zeki olmaya gerek yok. Şimdi Bakan’a geri dönelim; 4 bin 41 denetlemede sadece sekiz işletme mi usulsüzmüş? TÜİK onu yalanlıyor.

Halbuki Marmara kurtarılabilir. Marmara’yı kirleten tüm tesisler derhal kamulaştırılıp, iyileştirmeler yapılana kadar faaliyetlerine son verilmeli. Tüm atıksu arıtma tesisleri ileri tesisler haline getirilmeli ve gerekli arazi için ilk elden kamulaştırmalar başlamalı. Tesisler hayata geçene kadar zaman kazanmak adına mevcut derin deniz deşarjı sistemi yeni verilerle hesaplanıp ıslah edilmeli. Marmara kesin olarak korunan bir alan haline getirilmeli.

Yorumlar kapalıdır.