En büyük sorun hayat pahalılığı

Görevi iktidarın istediği istatistikleri açıklamaktan öteye geçmeyen Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bile temmuz ayındaki yıllık enflasyonu yüzde 18,75 (TÜFE) olarak açıkladı. Faizlerin yüzde 19 olduğu bir ortamda bu yüzdeler tesadüf olmasa gerek. Çünkü eğer enflasyon faizden daha yüksek olarak açıklansaydı -ki gerçekte öyledir- faizleri daha da artırmak zorunda kalacaklardı. Bu durum gerçekleşseydi, şu an yapabildikleri tek şey olan kredi dağıtımına iyice ket vuracaktı. Dolayısıyla, enflasyon “gerektiği şekilde” açıklandı. Fakat bu haliyle bile 2018 kur şoku döneminden sonraki en büyük artış olarak kayıtlara geçti.

Üretici fiyatlarında ise durum daha da vahim. Geçen yılın temmuz ayında üretici fiyatlarında yüzde 8,33 oranında bir artış varken bu yılın aynı ayında yüzde 44,92 gibi çok yüksek bir artış gerçekleşti. Bu da üretim maliyetlerinin fazlasıyla arttığını, bu artışın bir şekilde tüketici fiyatlarına yansıyacağını gösterir. Böylece Cumhurbaşkanı’nın söylediği “Ağustostan itibaren enflasyonda azalma olacak” cümlesinin gerçeği yansıtmadığı rahatlıkla söylenebilir. İlerleyen aylarda baz etkisiyle yıllık enflasyon bir miktar azalsa da aylık enflasyonlarda artış sürecek.

Herkesin, özellikle tüm işçi ve emekçilerin hayat pahalılığını fazlasıyla hissettiğini söyleyebiliriz. Enflasyon sadece düzenli olarak artmıyor, aynı zamanda gittikçe hızlanarak artıyor. Haziran ayında yazdığımız bir yazıda dünya genelinde enflasyonun büyük bir problem olmaya başlayacağını belirtmiştik. Dolayısıyla, enflasyonun sadece TL’nin değersizleşmiş olmasından değil, dünyadaki emtia fiyatlarındaki artışın getirdiği üretim maliyetlerinden de kaynaklandığı unutulmamalı.

Gelirlerimiz malların genel artışı düzeyinde artmadığından hayat pahalılığı yaşıyoruz. Bu makasın açılması, özellikle emek gücüyle geçinenleri borçlanmaya zorluyor. Kredi kullanımının bu faiz oranlarına rağmen kesilmemesi ekonomik canlılıktan değil, insanların alım güçlerinin düşmesi neticesinde hayat pahalılığıyla mücadele etmek için eldeki tek seçenek olarak görülmesinden kaynaklanıyor. Yüksek faiz nedeniyle sıfır yerine ikinci el arabaya yönelmek ikinci el araba fiyatlarını artırırken, konut kredisi çekmek istemeyenlerin kiraya yönelmesi de kira fiyatlarını aşırı derecede artırmış durumda.

İçte ve dışta artan borç şimdiden sürdürülemez hale geldi. Finansal piyasalar fiyatlamaları anlık yapsa da reel piyasalar her zaman geriden gelir. Özellikle dünyada artmakta olan bakır, demir, kömür ve ayçiçeği gibi metaların artan fiyatları önümüzdeki aylarda da üretime yansımaya devam edecek. Bunun önüne geçebilmek için, ücretlere düzenli olarak her üç ayda bir enflasyon oranında zam yapılmasını istiyoruz.

Borcu borçla kapatan bir ülke haline gelmiş durumdayız. Mevcut tablo, düzenin kökten değişmesini zorunlu kılıyor. Özellikle dış borçların ve hane halkı borçlarının silinerek ekonominin “yeniden başlat” tuşuna basılması gerekiyor. Bunun içinse üretim araçlarında işçi denetimi şart. Aynı zamanda bu denetim, yıkıcı bir kaos üretim tarzı olan kapitalizmin ilgasını zorunlu kılarak planlı bir iktisadi düzenin kapısını aralayacaktır.

Yorumlar kapalıdır.