2021: Devasa işçi ve halk mücadelelerinin dünyayı sarstığı yıl

Covid-19 pandemisinin ikinci yılı olan 2021’de kapitalist kriz, bütün sonuçlarını sağlık sistemi üzerinde ve dünya nüfusunun çoğunluğunun yaşam şartlarını kötüleştirme şeklinde hissettirerek devam etti. Devasa işçi ve halk mücadeleleri, ezilenlerin, kadınların ve gençliğin seferberliği de bu sırada dünyayı sardı.

Pandemi artık ikinci yılını geride bırakıyor ve tünelin sonundaki ışık henüz görünmüş değil. Bu pandemi kapitalist ekonomik krizin, çevrenin talan edilmesinin ve sağlık sistemlerinin çöküşünün sonuçlarından birisidir. Pandemi aynı zamanda, kapitalizmin deneyimlediği en ciddi krizi derinleştirmiştir. Bütün kapitalist krizlerde olduğu gibi, bu krizin faturasının da işçilerin, kadınların ve gençliğin ödemesi isteniyor. Kapitalist kârları korumak adına güvencesiz ve esnek çalışma modelleri yaygınlaştırılmak isteniyor, sürekli düşürülen ücretlerle berbat sözleşmeler imzalanmak isteniyor ve dünyanın pek çok yerinde kamusal sağlık ve eğitime saldırılar sürdürülüyor. İnsanların açlıktan mustarip olması olarak tanımlanan aşırı yoksulluk durumu, 2021’de 100 milyon insanı daha kapsamına aldı ve böylece aşırı yoksulluk olarak tanımlanan durumda yaşayan insanların sayısı 711 milyona yükseldi.

Emperyalizmin Afganistan yenilgisi

2020’nin sonunda, küresel aşırı sağın önderi olan neofaşist Trump’ın seçimlerdeki yenilgisi yaşandı. Onun seçim yenilgisi, George Floyd’un katlinin ertesinde patlak veren halk ayaklanmasının dolaylı bir sonucuydu.

Seçimleri, emperyalizmin bir diğer temsilcisi olan Joe Biden kazandı. Bu oldukça cılız bir zaferdi. Biden yalancı bir ikili söylem geliştirmişti: Çevre sorunlarına işaret ediyor, işçilerin sorunlarını ve ırkçılığı çözüme ulaştıracağının sözünü veriyordu. Bu sözlerin hiçbirisi tutulmadı ve Biden’ın popülaritesi ilk senesinde yüzde 20 oranında düştü. Bugün ABD nüfusunun yalnızca yüzde 41’i onun yönetimini onaylıyor.

Ağustos 2021’de Birleşik Devletler ve onun NATO’daki müttefikleri (Büyük Britanya, Fransa, İspanya, Almanya, Avusturya ve diğerleri), 20 yıllık askeri işgalin ardından yenilgi halinde Afganistan’dan çekilmek zorunda kaldılar. Emperyalist egemenlik denemelerinde başarısız olarak, bir ulusu enkaz halinde bıraktılar.

Birleşik Devletler’deki ve dünyanın diğer köşelerindeki grevler

Ekim ayında Birleşik Devletler’de, son 50 yılın en büyük ulusal grev dalgası ülkeyi sarstı. Bu grevler çalışma şartlarında ve ücretlerde iyileştirme talep ediyordu. Bu grevlerin arasında John Deere traktör fabrikası işçilerinin, kömür madencilerinin, özel hastane personellerinin, otobüs şoförlerinin, Hollywood teknisyenlerinin, Kellogg’s gıda işçilerinin, sipariş teslimat işçilerinin ve diğerlerinin grevleri vardı. Grevlerin birçoğu sendikalı olmayan işçiler tarafından, yeni sendikal taban örgütlerinin doğmaya başlamasıyla yapıldı.

Mayıs ayında İsrail’in Gazze’yi bombalamasına cevap olarak, devasa bir Filistin genel grevi yaşandı. Bu grev İsrail devletinin içinde ve Batı Şeria’da da başarılı oldu ve Filistinliler ile küresel bir dayanışma hareketi ortaya çıktı.

Bu yıl dünyayı sarsan yüzlerce büyük grev ve seferberliğin arasından, çiftçilerin ürünlerinin pazarlanmasına vergiler dayatan ve bu ürünlerin dolaşımını engelleyen uygulamalarından vazgeçmek zorunda kalan sağcı Hindistan hükümetini krize sokan 250 milyon köylünün örgütlediği genel grevden bahsetmek gerekiyor. Asya’da başka büyük mücadeleler de yaşandı: Güney Kore’de bir genel grev örgütlendi, Myanmar’da diktatörlüğe karşı grevler patlak verdi ve İran petrol işçileri greve çıktı.

Güney Afrika’da ülkenin bütün metal işçileri üç haftalık bir greve imza attı ve Sudan’da askeri darbeye karşı büyük seferberlikler yaşandı. Avrupa’da İspanya’nın Cádiz kentinde metal işçileri iki haftalık büyük bir grev örgütledi. Fransa’da ekim ayında bir dizi grev yaşandı, ki bunların neticesinde bir genel grev örgütlendi. İtalya’da 16 Aralık’ta bir genel grev yaşandı.

Latin Amerika’da ise Kolombiya’daki halk ayaklanması öne çıktı. Büyük Kolombiya isyanı sağcı Duque hükümetini devrilmenin eşiğine getirdi ve hükümeti, halkın geçim şartlarına saldıran vergi paketini geri çekmek zorunda bıraktı. Brezilya’da seferberlikler Bolsonaro’yu büyük ölçüde zayıflattı. Honduras halkının ayaklanması yozlaşmış, sağcı Hernández hükümetini devirdi ve seçimlerde ezici bir yenilgi almasını sağladı. Dominik Cumhuriyeti ve Haiti’de güçlü eylemler yaşandı. Bolivya’da Yungas yerelindeki koka bitkisi yetiştiricilerinin seferberliği ve yeni vergilere karşı halkın ulusal seferberliği, MAS hükümetinin vergi saldırısını geri çekmesiyle sonuçlandı.

Bu seferberlikler yeni bir politik gerçekliğe ve hükümetlerin krizlerinin derinleşmesine yol açtı. Hem sağcı hükümetler hem de sahte sol söylemler kullanan hükümetler derin bir krizin içinde.

Latin Amerika’daki yeni politik gerçeklikler arasında, merkez solun varyantlarına seçim alanında bir kaymanın yaşandığını ekleyebiliriz. Bu merkez sol hükümetler, kapitalistlerle uzlaşma üzerine kurulu hükümetler oluşturmayı amaçlasa da, aldıkları yüksek oylar ve/veya edindikleri zaferler, yoksulluktan kurtulmak isteyen milyonlarca işçi ve köylünün mücadele azminin birer ifadesidir. Bu bağlamda, derin bir siyasi krizin ortasında, kırsal alandan bir öğretmen olan Pedro Castillo’nun Peru’da elde ettiği zaferden bahsetmek gerekir. Honduras’ta, 12 yıl önce bir askeri darbeyle devrilen eski Cumhurbaşkanı Manuel Zelaya’nın eşi Xiomara Castro’nun zaferiyle de, Peru’dakine benzer bir durum yaşandı.

Şili’de Pinochet taraftarı sağcı bir aday, merkez solun adayının karşısına çıktı. Bu seçimlerden hem geleneksel sağ partiler hem de geleneksel reformist sol partiler yenilgiler alarak çıktı.

Arjantin’de, her ne kadar oyların çoğunluğu geleneksel patron partilerine gitmiş olsa da, Fernández’in Peronist hükümeti seçimleri kaybetti. Peronistlerin zayıflamasıyla beraber ülkede yeni bir kutuplaşma doğdu: neofaşist Milei’ye karşı Troçkist sol.

Ayaklanmalar ve grevler süreci 2022’de devam edecek

2021’in bir bilançosunu çıkartırken ve 2022’ye doğru yol alırken, acımasız kemer sıkma politikalarının uygulanması ve bu uygulamalara karşı halkların direnişi yönündeki eğilimin yaşanmaya devam edeceğini öngörüyoruz. Ve bu durum yeni ayaklanmaları ve devrimci önderliğin inşası adına bir fırsat olan yeni stratejik savaşları tetikleyecektir. Bu bağlamda, Arjantin’deki Sol Cephe’nin (FIT-U) yaşadığı büyüme oldukça önemli bir dinamiktir.

İşçilerin Uluslararası Birliği – Dördüncü Enternasyonal (İUB-DE) olarak, ortak bir mücadele yaratabilmek uğruna emperyalizm ve IMF ile olan kavgamızı sürdüreceğiz. Emperyalizmin belirleyici bir yenilgi alması ve gerçek bir sosyalizme doğru yol alabilmek amacıyla temel dönüşümlerin yaşanmaya başlaması için uluslararası alandaki seferberlikleri desteklemeyi sürdüreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.