Emekçiler Saray’ın deneme tahtası olmayacak!

Çok değil, bundan bir yıl önce, Saray iktidarı faiz oranlarını neredeyse iki katına çıkarırken Erdoğan faizin “bir acı ilaç” olduğunu ve “milletimizin geleceğe güvenle bakabilmesi” için faizlerin artırılmasının bir gereklilik olduğunu söylüyordu. Çok geçmeden, üstelik enflasyon TÜİK’in rakamlarına göre bile son 20 yılın en yüksek seviyelerine çıkmışken Erdoğan “nasın ortada” olduğunu keşfetti ve “sana bana ne oluyor” diyerek faizleri resmi enflasyonun da oldukça altında bir düzeye çekmeye karar verdi. Bu sırada “üretim, istihdam, yatırım” önceliğimiz denerek Çin modeline geçildiği duyuruldu. Doların 18 lirayı geçmesinin ardından ise, Çin modeli ifadesi bir daha yetkililerin ağızlarından çıkmazken, dövize çevrilebilir mevduat uygulamasına geçildiği duyurularak dolar 11 lira seviyelerine çekildi.

İktidar medyası tarafından bu durum büyük bir zafer olarak sunulurken, “20 Aralık operasyonu”nun üzerinden daha iki hafta geçmeden dolar yeniden 13 TL seviyelerine çıkmıştı bile. Üstelik bu operasyon için kamu bankaları aracılığıyla yaklaşık 20 milyar doların piyasaya sürüldüğü ortaya çıktı. Bir yıl önce düşük faizle doları 6,85 seviyesinde tutmak için Merkez Bankası’nın 128 milyar dolardan fazla rezervini harcayan Saray iktidarı, dönüp dolaşıp aynı yöntemlerden farklı sonuçlar ummaya devam ediyordu. Bu sırada, borçlanarak getirilen döviz rezervleri Saray’ın çevresindeki oligarklara peşkeş çekilirken, iflas eden bu politikalar yağmur gibi yağan zamlarla emekçi halkın sırtına fatura edildiği gibi, “dövize çevrilebilir mevduat hesabı” uygulamasıyla, dövizdeki artışın maliyeti de Hazine’ye yüklenmiş oluyordu. Neredeyse her alanda yaşanan bu zikzaklarla memleketi adeta deneme tahtasına çeviren Saray yönetimi, emekçi halkı eşi benzeri görülmedik bir sefalete itmeye devam ediyor.

Erdoğan yönetimi “Asgari ücrete tarihi zam!”, “Doları dize getirdik!” gibi sahte propagandayla yitirdiği toplumsal desteği umutsuzca geri kazanmaya çalışsa da, emrindeki devasa yalan üretme aygıtı ve baskı gücü umduğu sonuçları sağlamıyor. Her geçen gün biraz daha yoksullaşan ve Saray’ın çürümüş düzeninden bıkmış emekçi kitleler, içinde bulundukları durumdan çıkış için bir siyasi seçenek arıyor. İktidarın en büyük alternatifi Millet İttifakı partileri ise, “20 Aralık operasyonu” gibi emekçi halkın geleceğinin çarçur edildiği milyarlarca dolarlık vurgunlarda dahi “erken seçim” demekten öteye bir adım gitmemekte ısrar ediyor. İçinde bulunulan ekonomik buhrandan çıkış ve demokratik bir dönüşüm için emekçi halkın önüne sahici bir plan koymaktan kaçınıyor. Bu, aslında tam da burjuva muhalefet partilerinden beklenecek bir tavır. Siyasi hedefleri emekçi halkın sefaletini sonlandırmak ve demokratik hakları tesis etmek yerine, mevcut sömürü ve yağma düzeninin “normal sınırlara” çekilmesinden ibaret. Bu nedenle, Saray rejiminden çıkış için emekçileri seferber etmek yerine, ülkenin tam bir enkaza dönüşmesinin ardından seçimleri kazanarak iktidara gelmeyi “daha gerçekçi” buluyorlar.

Bu durumda, emekçilerin ve ezilenlerin taleplerini yükselten ve bu talepler doğrultusunda kitleleri harekete geçmeye çağıran bir seçeneğin bulunmayışı siyasi alana damga vurmaya devam ediyor. Sol ittifak tartışmalarının seçim hesaplarından çıkartılarak kitlelerin acil ekonomik ve demokratik talepleri doğrultusunda seferberliğini hedefleyen bir eksene yerleştirilmesi, bu yönde atılacak ilk ve önemli bir adım anlamına gelecek. Bu adımı atabildiğimiz durumda, gerek sokakta gerekse de seçimlerde Saray’ın baskı rejiminden ve kapitalist sömürü düzeninden çıkışın gerçek seçeneğini inşa edebileceğiz.

Yorumlar kapalıdır.