2 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan cumhurbaşkanı kararıyla Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü’ne Melih Bulu, bir kayyum olarak atandı. Bulu göreve geldiğinde, AKP’li olması, üniversite kaynaklarını Türk militarizminin çıkarları için kullanacak olması, sözde “inovasyon” söylemleriyle birtakım öğrencileri tarafsızlaştırabilecek olması ve benzer nedenler dolayısıyla, koltuğunu asla kaybetmeyeceğini düşünüyordu.
Ancak 4 Ocak’ta patlak veren ve üniversite bileşenlerini kapsayan demokratik seferberlik, kayyum Bulu’nun ve Saray’ın öngörülerine ket vurdu. Bulu, koltuğu uğruna mücadeleci öğrencileri şafak baskınlarıyla gözaltına aldırıp tutuklatsa da, kampüse polisi soksa da, LGBTİ+fobinin rüzgârını arkasına almaya çalışarak okul içindeki LGBTİ+ kulübünü kapattırsa da, 15 Temmuz günü (Saray için önemli bir olayın yıldönümünde) görevinden alındı.
Dikkat ederseniz, “Tarihte Bu Ay” köşemizde, 4 Ocak’ta patlak veren demokratik seferberliği değil ama Melih Bulu’nun 2 Ocak’ta kayyum olarak atanmasını ele alıyoruz. Çünkü 4 Ocak’ta başlayan mücadele henüz bitmedi, çeşitli şekillerde sürüyor. Melih Bulu ise çoktan tarih oldu.
Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan demokratik seferberlik hızla diğer üniversitelere de yayıldı. Birçok okulda dayanışmalar oluşturuldu ve öğrenciler, bu dayanışmalar üzerinden en acil demokratik ve ekonomik istekleri ile ihtiyaçlarını bu dayanışmalar üzerinden politik olarak formüle etmeye başladılar.
Meclis-forum örgütlenmeleri belirli bir yaygınlık kazandı. Kimi üniversitelerde meclis tipi örgütlenmelerin zamanında oluşturulamaması dayanışmaların zayıf kalmasını getirirken, kimi üniversitelerde de forum tipi karar alma mekanizmalarının fetişleştirilmesi, mücadelenin ilerlemesini engelledi ve süreci felçleştirdi. Öğrenci hareketi, önümüzdeki mücadeleler için, bu iki sorunun da üzerine titizlikle eğilmeli ve politik çözümleri tartışabilmelidir.
Seferberlik sırasında tutuklanan öğrenciler oldu. Ancak tutuklama dalgasına ve devlet terörüne rağmen hareketin geri çekilmemiş olmaması, bu inatçı iradenin karşısında Boğaziçi’ndeki kayyum sorununun bizzat İçişleri Bakanı ve Cumhurbaşkanı eliyle gündeme getirilmek zorunda kalınması, davaların bütün bir öğrenci hareketi ve benzeri toplumsal mücadele odakları tarafından dikkatle, bir kampanyaya dönüştürülerek takip edilmiş olması, Saray’ın tutuklama taktiğini boşa düşürdü ve öğrenciler serbest bırakıldı. Süleyman Soylu’nun açıkladığı terörist listeleri elinde kaldı ve bu listeler, toplumun gözünde Boğaziçi’nin kriminalize edilmesini sağlayamadı. Aksine öğrencilerin demokratik seferberliği, toplumsal bir meşruiyet edindi.
Şimdi sıra Berke ve Perit’in özgür kalmasını sağlamakta ve Naci İnci’yi göndermekte. Boğaziçi seferberliğinin birkaç temel talebi vardı: kayyumlara karşı bileşenlerin dahil olacağı seçimler, polisin kampüslerden defolması, tutuklu öğrencilerin bırakılması ve LGBTİ+fobiye son verilerek kapatılan kulübün yeniden açılması.
Bugün bu taleplerin hayata geçirilmesinin şartları, tıpkı Melih Bulu’nun koltuğundan düşürüldüğü gibi yeni kayyum Naci İnci’nin de koltuğundan düşürülmesinden geçiyor. Zamanı geldiğinde, daha sonraki bir “Tarihte Bu Ay” köşemizde de, Naci İnci’nin kayyum olarak atandığı günü ve onun nasıl devrildiğini işleyeceğimize eminiz. Yeter ki öğrenci hareketi kendi içinde taleplerine dönük olarak birliğini koruyabilsin, meclis örgütlenmeleriyle geniş öğrenci kitlelerini siyasete davet edebilsin ve daima onları politize edebilsin.
Yorumlar kapalıdır.