Gıda fiyatları artarken bir gıda krizi yaşanır mı?

Gıdaya erişimi, yeterli ve sağlıklı gıdaya erişim olarak algılayacak olursak ciddi bir gıda krizi ile karşı karşıyayız. Halihazırda var olan bu krize su kıtlığı, yok olan tarım arazileri ve de küresel iklim krizini ekleyecek olursak durum vahim.

Türkiye’de ise artan enflasyon ve düşen hasat, ihtiyaç değil kâr odaklı gıda üretiminin de ötesinde, Türkiye kapitalizminin hastalıklı büyümesi ile açıklanabilir.

Dünya genelinde gıda fiyatları başta petrol fiyatları olmak üzere pek çok etmenden ötürü artış eğilimi içerisinde. Bu genel trende dünyanın en büyük buğday üreticilerinden olan Ukrayna’nın Rusya tarafından savaşa sürüklenmesini de ekleyecek olursak, artışın daha da yüksek olacağı söylenebilir. Sırası gelmişken Türkiye, nüfusu kendisinin yarısı olan Ukrayna’nın ürettiği buğdayın (2021’de 33 milyon ton) ancak yarısını üretebilir hale gelmiş durumda.

Türkiye’de dünyadakinin ötesinde bir gıda enflasyonu sorunu var. TÜİK ocak ayında enflasyonun yüzde 48,69 olduğunu söylerken gıda fiyatlarındaki yıllık artışı yüzde 42,66 olarak belirtti. Mevsimlik ürünlerin haricindeki tarım ürünleri enflasyonu ise yüzde 50’nin üzerinde.

TÜİK’in bir başka ocak verisinde tarım ürünleri üretici fiyatlarındaki enflasyon yüzde 52 olarak açıklandı. Son bir yılın grafiğine bakıldığında durumun oldukça vahim olduğu görebiliyoruz.

Enflasyon sorunlarımızdan yalnızca biri. AKP’nin işçi düşmanı kalkınma politikası inşaat, enerji ve finans sektörlerini merkeze alırken eldeki sınırlı kredi kaynakları ve teşvikler de buradaki bir avuç patrona boca edildi. Bunun halkın alım gücünün düşmesinin çok ötesinde sonuçları oldu. Biz işçi ve emekçiler için gıdaya erişimin önündeki tek engel pahalılık olmanın ötesine geçiyor. AKP’li yıllarda nüfus yüzde 30 artmışken buğday üretiminin 2015’ten sonra yüzde 20 azaldığını görebiliyoruz.

Artan nüfusa (ki resmi istatistiklere mülteciler dahil edilmiyor; oysaki mülteciler de yemek yediği gibi onların da her insan gibi sağlıklı ve güvenilir gıdaya erişim hakları var) karşılık azalan üretim arasındaki makas nasıl mı kapatılıyor? Tabii ki ithalat ile. 2019 yılında 19 milyon tonluk buğday üretimine karşılık 10,7 milyon tonluk buğday ithal edildi.

Yalnızca buğday üretimine bile bakıldığında alarm zillerini duyabiliyoruz. Dünya ortalamasında bir hektarlık bir tarladan 3,53 ton ürün çıkarken Türkiye’de bu miktar 2,78 ton. Yani yüzde 21 daha az! Yalnızca bu küçük örnek bile çözümün ne olabileceğini göstermeye yetiyor. Ancak hükümet bir avuç zenginin çıkarlarını yeterli ve sağlıklı gıdaya erişim hakkının üzerinde tutmaya devam ediyor.

Tarım ürünlerinin fiyatının kontrol altına alınması ve tarım arazilerinin niteliğini kaybetmemesi için nüfusa yeterli ve sağlıklı bir tarım üretiminin planlanması acil ihtiyacımız olmayı sürdürüyor.


Yorumlar kapalıdır.