Beklemek mi, geleceği örgütlemek mi?

Türkiye’de emekçiler olarak ana gündemimiz uzun zamandır hayat pahalılığı. Enflasyonda artış, alım gücünde düşüş her geçen gün daha da hızlanarak sürüyor. Resmi enflasyon, nisan ayı resmi verilerine göre yüzde 70’e ulaştı. Türk-İş’in mayıs ayı raporuna göre Türkiye’de dört kişilik bir ailenin açlık sınırı asgari ücreti geçerek 6 bin 17 TL’ye, yoksulluk sınırı ise 19 bin 602 TL’ye çıktı. Bu veriler, kitleselleşen yoksulluk tanımının çok ötesine geçtiğimize; asgari ücretle çalışan milyonlar olarak beslenme, barınma gibi en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamama tehdidiyle karşı karşıya olduğumuza işaret ediyor. Yanı sıra, bu yıkım ve yağma politikalarına her türlü antidemokratik uygulama da eşlik ediyor.

Emekçi kitlelerin büyük bir kısmı iktidarın politikalarının bu sorunları daha da derinleştirdiğini ve bunlara emekçi halktan yana bir çözüm üretemeyeceğini bizzat deneyimliyor ancak “nasıl bir çözüm” konusunda bir ana eğilim henüz belirmiş değil. Emekçiler, ana muhalefetin emekçilerden yana somut ve bütünlüklü politikalardan uzak ve meseleyi seçimlere indirgeyen “Bizim iktidarımızda hepsi çözülecek” iddiası ile iktidarın “Biz yapamazsak, çözemezsek başka kimse başaramaz” pişkinliği arasına hapsedilmeye çalışılıyor. Bu sıkışmışlık, sorunun doğrudan muhatabı, çözümün ise öznesi olması gereken emekçiler için bir ortak mücadele zemini ihtiyacının zaruretini ortaya koyuyor.

Mevcut iki ittifaka referansla “üçüncü ittifak” ya da mevcut her iki ittifakın programının ortaklığını teşhire ve mevcut düzenden kopuş perspektifimize referansla “ikinci reçete” olarak işaret ettiğimiz; ama hepsinin temelinde bağımsız sınıf kutbu ihtiyacından ve çözümün öznesinden hareketle “emek ittifakı” olarak adlandırdığımız bu acil ihtiyaç karşımızda durmaya devam ediyor.

Bir yandan, HDP’nin öncülüğünde bir üçüncü ittifak çağrısıyla bir araya gelmiş ama rotası konusunda henüz netleşme sağlayamamış 7’li sol ittifak girişiminin çalışmaları sürüyor. Ancak yaklaşık beş ayın bilançosu, kendilerini bir seçim ittifakı değil ortak mücadele ve demokrasi ittifakı olarak ortaya koysalar da, bu girişimin henüz masa başı tartışmaları aşamadıkları ve acil talepler etrafında sahada örülecek bir ittifak perspektifi noktasında henüz adım atamadıkları izlenimini pekiştiriyor.

Oysa Kaan Gündeş imzalı “Üçüncü İttifak çoktan kuruldu ve kendini meclisle sınırlamıyor” yazısının da (Şubat 2022) işaret ettiği gibi bugün yılın ilk iki ayına nazaran geri çekilmiş dahi olsa, emekçilerin mücadelesi ve ortaklaşan talepleri bu zeminin koşullarını sahada çoktan yaratmış durumda. Sorun, bu ittifakın solun ve sınıfın önderliklerince de ilan edilip edilemeyeceği noktasında kilitleniyor. Haziran 2023 olarak işaret edilen seçimler için önümüzde tam bir yıl var. Bu bir yılı düzen partilerinin işaret ettiği gibi seçimi bekleyerek ve onların suni gündemlerine eklemlenerek mi geçireceğiz; yoksa işçi sınıfının ve ezilen tüm kesimlerin acil ekonomik ve demokratik talepleri etrafında geleceğimizi örgütleyerek mi? Biz ikincisinde ısrar ediyoruz: Emeğin birleşik ittifakını inşa etme çağrımızı yineliyoruz!

Yorumlar kapalıdır.