Bir kadın okurumuz anlatıyor: “Eşimin sendikal mücadelesine önce öfkelendim…”
İlk evlendiğim yıllarda eşim sıradan bir eş, bir baba gibi işine gidip gelirdi. Onun bu sermaye-işçi çekişmesinde ön saflarda yer alacağı aklıma bile gelmezdi. Zaten bunlara ilişkin bilgim ve alakam yoktu. Bir süre sonra işine gidip gelirken bazı toplantılara katılmaya başladı. İlk önce pek önemsemedim ama bu toplantılar sıklaşmaya başladı. Sonra bir gün çalışma saatleri sırasında işyerinde olması gerekirken eve dönmeye başladığını fark ettim.
İlk önce rahatsız ya da hasta olduğunu düşündüm, ama öyle değilmiş. Sendikalaştıkları için patron o ve onun gibi hakkını arayan birçok işçiyi işten çıkarmış. İçime bir korku düştü, tarif edilemeyen duygularla beraber birden öfkelenmeye başladım. Oysa bu sendikalaşma çabaları yasak veya kanunsuz davranış değilmiş, aksine anayasal hakmış. Patronları sırf kârlarından kayba uğramamak amacıyla saçma sapan nedenlerle onları işten atmış.
Öfkem aslında patrona ama ona yapabileceğim bir şey olmadığından çaresizliğimden dolayı öfkemi kocama yöneltmeye başladım: “Sana ne sendikadan, sana ne milletin alacağı üç kuruş fazla maaştan” dedim. Bir işe daha girdi. Ne yazık ki sonuç yine değişmedi. Belli bir süre çalıştıktan sonra yine kovulmuştu. Onun yüzünden hep mağdur oluyorduk. İkinci çocuğumuz olmuştu, durumumuz gerçekten çok zordu. Bu sefer öfkem doğrudan onaydı: “Hani o uğruna işinden olduğun arkadaşların nerede, neden sana yardım etmiyorlar? Sen onlar için geceni gündüzüne katarken onlar en zor anında yanında yoklar,” diyordum. O ise “Meraklanma, korktukları için yanıma gelemediler yoksa elimi hiç bırakmazlar,” deyip yeni bir iş daha bulmak için yollara düştü.
Neden sonra ben yapmak istediklerini anlamaya başladım. Ekonomi denilen illet mutfağımıza zarar vermeye başladığında çabasını anladım. Ne kadar çok çalışırsa çalışsın, ne kadar mesai yaparsa yapsın eline üç kuruştan fazla para geçmezdi. Ve o para da artık yetmez olunca sendikalaşma çabasını, işyerindeki iş arkadaşlarına politik bilinç aşılama çabasını anladım. İşçilerin ne kadar çok bir araya gelip seslerini gür bir şekilde çıkarırlarsa kazanımlarının da o kadar çok artacağını kabullendim. İlk başlarda tuhafıma giden bu hareketlerini, çabalarını, “boş iş” dediğim gayretini, “hayal” dediğim bu kutsal mücadelesini desteklemeye başladım.
Artık biliyorum; ben o işyerinde, o sendikal mücadelenin doğrudan içinde olmayabilirim ama bu mücadele benim de mücadelem ve bu mücadele, kazanım olmadıkça bitmeyecek.
Manisa’dan Gazete Nisan okuru bir kadın
Yorumlar kapalıdır.