28 Ocak 1963: Kavel işçileri greve çıkıyor, grev hakkını kazanıyor – II

Kavel’i var eden seferberlik dalgası

Kavel Grevi’nin gökyüzünden düşmediği ancak kendisinden önceki büyük ve fedakâr işçi eylemleri tarafından hazırlandığı hatırlanmalı. Kavel, kapsamlı bir ulusal mücadele dalgasının sonuç alan pik noktasıydı. Bu dalganın öne çıkan mücadelelerini anımsatalım.

25 Kasım 1961’de İzmir’deki Sümerbank işletmelerinde çalışan 5000 işçi seferber olarak bir yürüyüş düzenledi ve bu yürüyüş sırasında “Grevsiz sendika olmaz!”, “Haklarımızı vermezseniz biz alırız!” sloganları atıldı. (Kurthan Fişek, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişmesi ve İşçi Sınıfı, Doğan Yayınları, Ankara, 1969, s. 97.)

31 Aralık 1961’de ise İstanbul, Saraçhane’de İstanbul İşçi Sendikaları Birliği ile Türk-İş’in örgütlediği ve bütün işkollarından 200 binden fazla kadın ve erken işçinin katıldığı büyük bir emekçi mitingi düzenlendi. Amacı grev hakkının tanınması olan bu mitingin organize edildiği sırada İstanbul’un nüfusu bir buçuk milyon civarındaydı.

İstanbul liman işçileri 1961 Aralık sonunda greve çıktılar ve dört gün süren grevde kazanım sağladılar. Aynı yıl işsizler Antalya’da bir miting düzenledi. Ankara’da bundan esinlenen ve yine işsiz kalan 5000 inşaat işçisi Meclis’te sonlanan bir yürüyüş düzenledi.

3 Mayıs 1962’de Yapı-İş Sendikası’nın çağrısıyla Ankara’da bir “Açlık Yürüyüşü” düzenlendi ve 5000’den fazla işçi yalınayak Meclis’e yürüdü. Yürüyüşün talepleri arasında istihdam sağlanması, asgari ücretin saptanması ve çalışma koşullarının düzeltilmesi vardı. Yürüyüş sırasında 500 işçi tutuklandı.

Yine 1962’de İstanbul’daki Gümüş Motor Fabrikası’nda bir grev patlak verdi. Haziran 1962’de Bursa’da otobüs şoförleri greve çıktı. Ağustos-eylül ayları arasında İstanbul’daki Derby lastik fabrikası ile Bozkurt lastik fabrikasında ve İzmir’deki Çiğli Havaalanı’nda işçi eylemleri yaşandı.

25 Temmuz 1962’de ise İzmir’de 300 temizlik işçisi grev yaparak 16 saatlik işgününün 8 saate indirilmesini ve 7 liralık gündeliğin 10 liraya çıkarılmasını talep etti. İşçilerin talepleri bir gün içinde kabul edildi.

Özellikle Zonguldak’taki işçi mitingi, sınıf seferberliğinin yeni boyuta ulaştığını gösteriyordu. Zonguldak, Ereğli’de inşa edilmekte olan İkinci Demir Çelik Fabrikası’nın inşaatını üstlenen Morrison Şirketi (ki bu şirketin Türkiye’deki ortağı Süleyman Demirel’di), sendikalaşan 103 işçiyi işten attı. Yapı-İş Sendikası’nın davetiyle Zonguldak’ta 12 Ağustos’ta büyük bir işçi mitingi örgütlendi.

Kavel Grevi

Kavel Grevi, 1963 tarihli yasalar Meclis’te görüşülürken örgütlendiği için, bu yasaların hazırlanmasında ve onlara son halinin verilmesinde doğrudan belirleyici olmuştur. Kavel bir kablo fabrikasıydı ve sahipleri de Vehbi Koç, E. Burla, E. Aktan ile bir ABD şirketiydi. Grevin çıkış noktası, yılbaşı ikramiyelerinin ödenmesinin geciktirilmesiydi. Erol Toy İmparator adlı romanında, o sırada Meclis’te grev ve toplu sözleşme yasaları tartışıldığı için Vehbi Koç’un bu grevi bilerek kışkırttığını ve böylece TBMM üyelerine “Dikkat edin, kolay bir grev kanunu ülke ekonomisini mahvedici olaylara yol açabilir” mesajı vermek istediğini iddia eder.

28 Ocak 1963’te 220 Kavel işçisi fabrikaya gelir ve makinelerin başına oturarak çalışmayı reddeder. Fabrika yönetimi zabıt tutar ve “kanunsuz grev” şeklindeki klasik şikâyette bulunur. Patronun bu adımıyla beraber grev, yılbaşı ikramiyelerinin ödenmesiyle ilgili olmaktan çıkar ve derhal, kendi yasallığını ve meşruluğunu savunan, bunun Meclis’te onaylanması için mücadele eden bir zemine ilerler.

İşçiler polisler tarafından karakola götürülür, orada tehdit edilir ve öncü işçiler işten atılır. Grevin ikinci gününde, işten atılmayan işçiler bir kere makinelerin başına geçerek çalıştırılmadıklarını denetlerken, işten atılanlar kapıda, aileleriyle birlikte direnişe geçer. Kapıda direnişe geçen işçiler, fabrikanın içine beyaz yakalıları ve kamyonları sokmaz.

Üçüncü gün patron, bir taktik hata yaptığını anlayarak işten atılan işçileri geri alır ve bunun karşılığında üretimin sürmesini ister. İşçiler kabul etmez. İşe geri alımları bir sadaka politikası olarak kurgulayan patron, bunun da işe yaramadığını görünce, aynı gün işçileri yeniden işten çıkarır. İşçiler, grevi bırakmaları için kendilerine teklif edilen rüşveti kabul etmezler.

Grevin beşinci gününde fabrikaya noter gelir. Noterin bu ziyaretiyle ilgili olarak, patron dergisi olan İşveren, o sırada çıkardığı sayısında şu satırlara yer verir:

“Her bir işçiye ayrı ayrı çalışıp çalışmayacağı sorulmaya başlanmış ve teker teker isimleri okunurken öncülerinin işaretiyle topluca çalışmıyoruz demişlerdir.”

Grevin altıncı gününde, fabrika önüne grev çadırı kurulur. Bu grev çadırı kısa süre içinde yalnızca grevci işçilerin değil ancak bütün İstinye halkının, kadınların, esnafın ve çocukların toplanma merkezi haline gelir. Kavel’in grev çadırı, henüz oldukça ilksel aşamalarında da olsa, İstinye halkı için bir İşçi Meclisi, yani Sovyet organı rolü görmeye başlar. Bölgedeki diğer fabrikalardan işçiler sakal bırakmaya başlayarak Kavel’le dayanışma gösterirler. İstinye tersane işçileri öğle molalarını grev çadırında geçirmeye başlar. Mahalle her gün grevci işçilere yemek hazırlamaya ve taşımaya başlar. Maden-İş ve Lastik-İş’in çağrısıyla grevci işçiler için kısa sürede 100 bin liralık bir dayanışma parası toplanır. Grev fonu hazırdır.

Bu durum rejimi kaygılandırır. Polis, grev çadırını ablukaya alır. Yalnızca birkaç dakika içinde İstinye halkında 500 kişilik bir grup çadıra gelerek, işçiler ile polis arasında etten bir barikat örer. Gerginlik yükselirken Vali olay yerine gelmek zorunda kalır. Grevci işçilerin bir tanesinin annesi Hasibe Nine, Vali’nin yakasına yapışır ve bağırır:

“Senin çoluk çocuğun yok mu? Bu insanlar da çoluk çocukları için uğraşıyorlar, ne istiyorsun bunlardan?”

Hasibe Nine, Kavel Grevi boyunca İstinyeli kadınları örgütleyecek ve onları grev çadırına götürecektir.

Grevin 17. gününde (13 Şubat), patron grev kırıcıları kullanmaya karar verir. İşçiler bu grev kırıcıları fabrikaya sokmayınca şiddetli bir polis saldırısı yaşanır. Tabanca kabzalarıyla dövülen işçiler, polis arabaları eşliğinde grev çadırından uzaklaştırılır. Ancak fayda etmez, grev kırıcılar yenilgiye uğratılır.

1 Mart günü. Patron son çare olarak malları fabrikadan kaçırmak ister. Gece yarısı fabrikaya üç kamyon sokar. Ancak sabah olduğunda fabrikanın kapısında, en önde kadınların, arkalarında işçilerin olduğu bir barikat bulurlar. Kamyonların yolları kapatılmıştır. Kaynak işçileri gelmiş ve kapılara bir daha açılmayacak şekilde kaynak yapmıştır. Haber kısa sürede yayılır ve bütün İstinye halkı, Kavel’in önünde toplanır. Kadınlar kamyonların önüne yatar ve hareket etmesini engeller. Bunun üzerine polisler kadınlara saldırır; bu saldırı sırasında, hamile bir kadın bebeğini düşürür. Ancak mücadele geri çekilmez. Tam tersine, polis alandan çekilir ve kamyonlar içeride bırakılır.

Kavel, bütün bir Türkiye işçi sınıfının pusulası olmaya başlarken, dönemin Başbakan Yardımcısı T. Feyzioğlu ile dönemin Çalışma Bakanı Bülent Ecevit kendilerinin arabuluculuk yapmalarını teklif etti. Bu teklifin ardında yatan kaygı, fabrikanın patronları derhal uzlaşmazsa, Kavel’in büyük bir seferberlik dalgasının başlangıcı olabileceğiydi. Vehbi Koç ve diğer ortakları, Kavel işçileri karşısında aldıkları yenilgiyi kabul ettiler. 2 Mart’ta bir anlaşma yapıldı ve 5 Mart’ta da işbaşı yapıldı. Varılan anlaşmaya göre ikramiyeler ödenecek, atılan 13 işçi işe geri alınacak ve diğer talepler de makul bir süre içinde incelenip adım atılacaktı.

***

Editörün önerileri:

Yorumlar kapalıdır.