Tamamen sınıfsal!

Öngörü elbette gerçekleşti. Asgari ücret zammı henüz işçilerin eline geçmeden zamlar gelmeye başladı. Marketlerde aynı gün değişen etiketler, İstanbul’da toplu taşıma ücretlerine zamlar… Son bir yılda en az iki katına çıkan gıda enflasyonu… Asgari ücret zammı bırakın önümüzdeki dönemde emekçiler için bir rahatlama sağlamayı, kaybı bile telafi etmiş değil.

Ama dikkat ettiniz mi, söz konusu ücretlere zam olduğunda ekonomi için zararlarından uzun uzun bahsedenler, tüketim ürünlerine vd. zamlar söz konusu olduğunda mantığı ne de güzel açıklıyor: “Maliyetler artıyor, zam yapmaya mecbur kalıyoruz.”

Fakat aynı şey emekçinin yaşam maliyeti arttığında söz konusu değil. Oysa Kartonsan işçisi de aynı şeyi söylüyor aslında: Maliyetlerimiz arttı, bu ücretle geçinemiyoruz… Yani şunu diyor; ben sattığım emek gücüm karşılığında aldığım ücretle, temel yaşam maliyetlerimi bile artık karşılayamıyorum. Üstelik benim elimde satabileceğim bu emek gücüm dışında da hiçbir şey yok!

O yüzden ücretine yüzde 150 zam istiyor. Yani 21 yıl kıdemli işçi asgari ücretin iki katına bile denk gelmeyecek bir ücret alabilsin, temel ihtiyaçlarını karşılasın diye mücadele ediyor! Ama yok hayır o alamaz! Peynire haftada iki kez zam gelebilir mesela, bunun için bir komisyonun toplanmasına, tarafların bir araya gelmesine, birbirini ikna etmesine vs. de gerek yoktur. En fazla pazar araştırması yapılır, arz-talep dengesine bakılır, fiyatlandırma yapılır. Bu işçilerin ürettiği kuşeli kartona bir yılda kaç kez zam gelmiştir bir tahmin yürütelim… Ama söz konusu onlara verilecek zam olduğunda bunun görüşülmesi bile altı ay sürer! Patronlar, zarar edeceğinden değil yanlış anlamayın, sırf kârlarının yüzde 1’inden olmasınlar diye… Emekçilerin ücretlerini düşük tutsun ki hammaddeden, makineden kıramadığı maliyeti, işçi ücretleri üzerinden düşürebilsin, kârını korusun hatta artırsın diye kabul etmez…

Bu tutum, o işverenin hırsıyla, mizacıyla vs. de ilgili değildir. Bunun arkasında müthiş bir sınıfsal güdü vardır. Sonucun, sadece kendi işyerinde değil sektördeki, yan sektörlerdeki, civar fabrikalardaki tüm işçileri ve işverenleri etkileyeceğini bilir. Sınıfının güncel ve tarihsel çıkarlarını korumak için pozisyon alır. Bu öyle bir güdüdür ki mesela, lastik teli üreticisi Bekaert’te belki işlerin birkaç gün durması işçilere vereceği zamdan çok daha fazlasını kaybetmesine sebep olur işverenin; ama yine de bunu yeğler.

Ancak aynı şey işçiler için de geçerlidir. Onlar da verilen mücadelenin, sürdürülen grevin, imzalanacak toplu iş sözleşmesinin sonuçlarının sadece kendilerini ilgilendirmeyeceğini bilir.

İşçilerin bir işyerinde ücretleri, yan hakları ve çalışma koşulları için verdikleri mücadele; sefalet düzeni dayatmasına karşı, emeğin milli gelirden aldığı payı sistematik olarak düşürenlere karşı verdikleri mücadeledir de aynı zamanda. O yüzden kazanım tüm işçi sınıfının kazanımı, deneyimi olur. Grevler başta olmak üzere tüm işçi eylemleriyle dayanışmayı büyütmenin esas önemi de burada yatmaktadır.

Ancak kuşkusuz daha da önemlisi, tüm bu mücadeleleri ve talepleri bir emek ittifakının merkezine yerleştirebilmek, bu mücadelenin yaygınlaşması ihtiyacına böylesi bir birliğin acil eylem programı dahilinde cevap üretebilmek olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.