14 Mayıs seçimlerinin ardından

14 Mayıs’ta gerçekleşen seçimler, Cumhur İttifakı’nın (Cİ) genel beklentilerin üstünde bir seçim başarısıyla sonuçlandı. Cİ parlamento seçimlerinde oyların yüzde 49,5’ini alarak 323 sandalyeye sahip oldu. Böylelikle bir önceki döneme göre koltuk sayısı azalsa da parlamentoda çoğunluğu sağlamayı başardı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Erdoğan, oyların yüzde 49,5’ini elde ederek ilk turda en çok oy alan aday oldu.

Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı (Mİ) arasındaki yoğun kutuplaşmaya sahne olan seçim süreci, katılım oranlarında da karşılık buldu ve toplam seçmenin yüzde 88’i sandığa giderek oy kullandı. “Seçimleri ilk turda bitirme” iddiasıyla yola çıkarak Mİ’nin adayı olan ve Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) da destek verdiği Kılıçdaroğlu, oyların yüzde 44,9’unu alarak ikinci sırada yer aldı. Göçmen ve Kürt düşmanlığını bayrak edinen Sinan Oğan ise yüzde 5,2’lik oyla beklentilerin üstünde bir oy almayı başardı. 28 Mayıs’ta gerçekleşecek ikinci tur seçimleri, Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında bir düelloya sahne olacak.

Cumhur İttifakı ikinci tura önde giriyor

Erdoğan yönetimi seçimlere 21 yıllık iktidar yorgunluğuyla girdi. Uygulanan ekonomi politikaları emekçi kitleler üzerinde benzeri görülmedik bir tahribat yarattı. Alım gücü hiç olmadığı kadar düşerken, en zengin kesim servetini bu dönemde katladı. Dahası, Maraş merkezli depremlerin neden olduğu yıkım, AKP’nin ranta dayalı politikalarının sonuçlarını dramatik bir biçimde ortaya koydu. Rejimin baskıcı politikaları gençleri, kadınları, Kürtleri, kentli kesimleri Cİ’den giderek daha fazla uzaklaştırdı. Bunun sonuçları sandığa da yansıdı.

2018 seçimlerine göre AKP yüzde 7 oy kaybetti. Metropollerde ve Kürt illerinde muhalefet partileri oyların çoğunluğunu almayı başardı. Bununla birlikte, Cİ’nin gerilemesi anketlere ve genel toplumsal beklentilere göre düşük seviyede kaldı. Yaşadığı oy kaybına rağmen AKP yüzde 35 oranıyla seçimlerin birinci partisi oldu. Müttefiki MHP yüzde 10 oy oranıyla 50 milletvekiline sahip olmayı başardı. İslamcı faşizan Hüda-Par 4, radikal İslamcı Yeniden Refah da 5 milletvekiliyle parlamentoda temsil edilecek. Erdoğan ise, 2018’e göre oylarında 3 puanlık bir düşüş olmakla birlikte, Kılıçdaroğlu’ndan 2,5 milyon fazla oy elde etti.

Seçim sonuçlarını değerlendirirken, öncelikle partilerin eşit şartlar altında mücadele etmediğini hatırlamak gerekiyor. Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı şekilde üçüncü kez aday olmasından devletin tüm imkânlarının Cumhur İttifakı’nın seçim propagandası için hasredilmesine, yaygın medyanın tamamen AKP propaganda aygıtı gibi çalışmasından muhalefete dönük pek çok baskıcı uygulamaya dek iktidar lehine sayısız ihlal ve hukuksuzluk örnekleri yaşandı. Dahası Erdoğan yönetimi, muhalefetin ekonomiye ilişkin vaatlerini boşa düşürmek için Hazine’yi ve Merkez Bankası rezervlerini tümüyle seferber etti. EYT yasasından emekli maaşlarının artırılmasına, kamu işçileri ve memurlara görece yüksek zam vaatlerinden doların Merkez Bankası rezervleri eritilerek yapay biçimde düşük tutulmasına dek, oy kaybını önlemek için pek çok adım atıldı. Bütün bunlara tüm muhalefeti terörist olmakla itham eden söylemleri ve HDP’nin kapatma davasıyla seçimlere giremez hale getirilmesini de eklemek gerekiyor.

Erdoğan yönetiminin baskıcı önlemleri ve ekonomik tavizleri oy kaybını bir ölçüde engellemiş görünüyor. Bununla birlikte, ne Erdoğan yönetiminin bu beklenen uygulamaları ne de “seçmenin sağcılaşması” gibi analizler, muhalefetin Cİ’nin gerisinde kalmasını yeterince açıklayabilir. Derin ekonomik sefalete, tüm sistemi kaplayan yolsuzluklara ve çürümeye rağmen Mİ’nin arzuladığı oranlara ulaşamamasında, siyaseti seçim aritmetiğine indirgeyen sermaye yanlısı programı yatıyor.

Millet İttifakı hedeflediği seçim başarısının uzağında kaldı

CHP cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine, 2019 belediye seçimlerinde işe yaramış görünen Millet İttifakı formülüyle hazırlandı. İYİP, Demokrat Parti ve Saadet’in yanına AKP’den ayrılan Deva ve Gelecek Partileri de eklendi ve böylece Altılı Masa ortaya çıktı. Bir yandan da HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayıp Mİ’nin adayını desteklemesi sağlandı. Oluşan bu aritmetik toplamla cumhurbaşkanlığının ilk turda kazanılacağı, mecliste Cİ’nin çoğunluğu yitireceği hesaplandı.

Mİ bir önceki seçimlere göre oylarını artırmakla birlikte bu hedeflerinin uzağında kaldı. Bunun arkasında, temelde, ittifakın güçlü ve net bir siyasi program sunmak yerine “beş benzemez”i bir arada tutma gerekçesiyle, oluşturduğu sinik ve renksiz platform yatıyor. Başta emekçilerin acil sorunları olmak üzere muhalefet, ülkenin temel sorunlarına ilişkin net ve ikna edici bir tutum almaktan özenle kaçındı, mevcut sistemi “sürdürülebilir” hale getirmekten öteye geçmeyen kapitalist restorasyon programının sınırları içerisinde hareket etti. Krize karşı sermaye yanlısı neoliberal bir program öneren; emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin ve toplumun diğer ezilen, sömürülen kesimlerinin taleplerine yer vermeyen Ortak Mutabakat Metni, Millet İttifakı’nın demokrasi tahayyülünün sınırlarını da açıkça ortaya koydu.

Mİ’nin bir diğer önemli tutumu, iktidara karşı büyüyen toplumsal hoşnutsuzluğu pasifize ederek siyaseti sandıkla sınırlamasıydı. Sokağı ve toplumsal seferberlikleri reddeden söylemleri ve tüm toplumsal muhalefeti seçimlere kanalize etme stratejisiyle, toplumsal protestoların örgütlenmesinde etkili bir bariyere dönüştü. Yurttaşları seçmenden ibaret gören bir siyasal anlayışın toplumsal bilinçte sağlayabileceği dönüşümün sınırları böylelikle bir kez daha ortaya çıktı.

Tüm bu gelişmelerin ardından, 14 Mayıs sonuçlarından Mİ liderliğinin çıkardığı başlıca dersin “söylemini daha da sağcılaştırması gerekliliği” biçiminde olduğu görünüyor. Emekten yana, demokratik haklardan yana söylemleri güçlendirmek yerine, sözde Oğan’a giden oyları kazanmak adına seçimlerin ikinci turunu göçmen düşmanlığını, milliyetçi, şoven politikaları azdırarak kazanmayı hesaplıyor. Bu “sağcı tablo”nun ortaya çıkmasında, emeğin ve solun bu sürece güçlü ve birleşik bir alternatif olarak girememesinin de önemli bir payı bulunuyor.

Emek ve Özgürlük İttifakı sıçrama yapamadı

HDP seçim sürecine rejimin oldukça ağır baskı koşulları altında girmek zorunda kaldı. Başta Demirtaş olmak üzere yöneticileri ve üyelerinin düzmece davalarla cezaevlerinde tutulduğu, belediyelerine kayyum atandığı, milletvekilliklerinin düşürüldüğü ve son olarak da kapatma davasıyla seçime giremez hale getirildiği bir süreçten geçti. Partinin kapatılma tehlikesi altında HDP, seçimlere Yeşil Sol Parti listelerinden katılma kararı aldı ve oyların yüzde 8,8’ini elde etti.

Tüm bu baskılar karşısında Yeşil Sol Parti’nin aldığı oy önemli görünse de, HDP umduğu sonuçların uzağında kaldı. Net bir siyasi program ortaya koyamadı, tabanını seferber edecek bir seçim kampanyası öremedi. Yeşil Sol Parti listelerinden seçimlere katılan sosyalist partiler de emeğin sesini sahaya yansıtan aktif bir çalışma örgütleyemedi. EÖİ’nin bir diğer bileşeni olan Türkiye İşçi Partisi’yle (TİP) seçime katılma süreci iyi yönetilemedi, listelerin netleşmesinden sonra TİP’e yönelik eleştirilerin sürmesi, EÖİ kampanyasında tahribat yarattı.

Güçlü bir siyasi kampanya örülememesinde, ilk turdan Mİ’nin Cumhurbaşkanı adayının desteklenmesi ve bağımsız bir siyasi çalışma yürütülmesinin önemli bir etkisi oldu. Oysaki ilk turda, emekten ve ezilenlerden yana bağımsız bir cumhurbaşkanı adaylığı kampanyası hem EÖİ’nin çalışmalarına büyük bir ivme kazandırabilir hem de siyasi tabloda ağırlığın emekten ve özgürlüklerden yana kayması yönünde önemli bir kaldıraç olabilirdi. Oğan’ın yüzde 5 oyuyla ikinci tur sürecinde yarattığı etki, EÖİ’nin bağımsız bir güç olarak ortaya çıkmamakla kaçırılan fırsatlara ilişkin önemli ipuçları verdi.

EÖİ listelerinden seçimlere katılan bir diğer parti olan TİP ise, yüzde 1,7 oy elde ederek 4 milletvekili çıkarmayı başardı. 3 milletvekilliği ise çok küçük oy farklarıyla kaybedildi. Yüzünü sol siyasete ve emekten yana politikalara çevirmek isteyen kitleler açısından TİP’in varlığı önemli bir alternatif oldu ve bu yönde başarılı bir seçim kampanyası gerçekleştirdi. Bununla birlikte, süreç boyunca seçimlerde oy istemenin ötesine geçerek toplumsal örgütlenmenin diğer alanlarına dönük bir seferberlik çağrısında bulunulması; emekçilerin, ezilenlerin acil taleplerini odağına alan bir söylemin öne çıkarılması, kampanyanın çok daha etkili bir sonuç vermesini sağlayabilirdi.

İDP’nin seçim politikası

İşçi Demokrasisi Partisi olarak, seçimlerde TİP’e ve genel düzeyde EÖİ’ye oy çağrısında bulunduk. İstanbul ve İzmir’de TİP listelerinden gösterdiğimiz milletvekili adaylarıyla aktif bir seçim kampanyası yürüttük. İstanbul’un ve İzmir’in emekçi mahallelerini odağımıza aldığımız kampanyamızda “Emekçiler Yönetmeli” şiarını yükselttik. Tek Adam rejiminden ve kapitalizmden kopuş ekseninde bir acil eylem programı ortaya koyduk ve kitleleri bu yönde seferberliğe davet eden talepleri görünür kılmaya çalıştık. TİP’li dostlarımızla birleşik mücadele adına örnek sayılabileceğini düşündüğümüz bir çalışma yürüttük. Politik farklılıklarımızı tanıyarak ve bunlara saygı göstererek, mümkün olan tüm alanlarda ortak bir çalışma yürüttük. Bütün bu çalışmaların seçimlerin sonrasında da baskı rejiminden ve kapitalist sömürü düzeninden köklü bir kopuşu hedefleyen bir siyasi seçeneğin yükseltilmesine katkı sağlayacağına inanıyoruz.

İkinci tura giderken

Cumhur İttifakı ikinci tura önde girmekle birlikte, önemli bir gerileme içerisinde olduğu da ortaya çıktı. Şimdi, Erdoğan tüm imkânları seferber ederek emek düşmanı, baskıcı, ayrımcı ve gerici politikalarını sürdürebilmek için güvenoyu kazanmayı ve inşa ettiği Tek Adam rejimini sağlamlaştırmayı hedefliyor. Bunun karşısında, Saray yönetimini reddeden milyonlarca emekçi, genç, kadın, Kürt, Alevi ve lgbti+ ikinci turda sandığa gitmeye hazırlanıyor.

Erdoğan’ın alternatifi Kılıçdaroğlu’nun kapitalist restorasyonu temel alan gerici programına yukarıda değindik. Bununla birlikte, 28 Mayıs’ın Tek Adam rejiminin oylamasına dönüştüğü koşullarda, Erdoğan’ın karşıdevrim projesinin geriletilmesi büyük önem taşıyor. Bu nedenle, Kılıçdaroğlu’na politik destek verilmeksizin eleştirel oy çağrısında bulunuyoruz.

Tek Adam iktidarı son bulsun veya bulmasın, önümüzdeki dönemde, bağımsız bir emek ittifakına, emeğin ve ezilenlerin acil talepleri etrafında seferberliklerin örülmesine duyulan yakıcı ihtiyaç artacak. Seçimlerden gerekli sonuçları da çıkararak, emek örgütlerinin, sosyalistlerin birleşik mücadele yönünde adımlarını sıklaştırması hayati önemini sürdürecek.

Yorumlar kapalıdır.