15 Mayıs günü ve bankalar

14 Mayıs seçimlerinden bir gün sonra Merkez Bankası kararı ile bankalar müşterilerine nakit avans kısıtlaması getirdi. Bunun yanı sıra kredi limitleri düşürüldü. Çoğu banka nakit avansı tümden kaldırdı, bazıları ise 5 bin TL ile sınırlandırdı. Fakat kredi daralması anlamına gelen bu hamleden birkaç gün içinde vazgeçildi. Anlık duran kredi mekanizması kararının seçimden hemen sonra alınması ve kısa süre içinde geri adım atılması, 28 Mayıs sonrası için ekonominin gideceği yönle ilgili önemli ipuçları veriyor.

Seçim ekonomisi kesenin ağzını açmıştı. Fakat bu politika rejim eliyle neredeyse pandeminin başından beri farklı seviyelerde uygulanıyor. Keseni ağzı yeri geldiğinde biraz daraltılsa da hiç kapatılmadı. Bu politikanın neden uygulandığını ve sonuçlarının neden enflasyon ve hayat pahalılığıyla sonuçlandığını birçok yazımızda anlatmıştık. Faizlerin düşük tutularak kredi mekanizmasının büyümesinin hane halkı ve dış borçların katlanarak artmasına, Türk lirasının tarihin gördüğü en değersiz seviyelere inmesine, kısaca paranın hızla pul olmasına yol açtığını defalarca dile getirdik.

Bu politikanın sürekliliği olmadığı gibi uzun vadeli sürdürülmesi için de dışarıdan düzenli ve bol paraya ihtiyaç duyuluyor. Fakat toplumsal ve politik risklerin artması, dışarıdan gelecek bu paranın sigortalanması maliyetlerini de artırıyor. Değersiz TL’ye rağmen artan cari açık ve seçim ekonomisi harcamalarının katmerlediği bütçe açığı da cabası… Yani her daim dışardan sürekli döviz girdisi mümkün değil. Son tahlilde sürekli ve artan oranda dövize ve döviz satışına bu derece bağımlı olan hastalıklı bir ekonomik düzen yarattılar.

Rezervleri satarak erittiler, yetmedi. İhracatçının kazancından pay alarak satmaya devam ettiler, yetmedi. Kur korumalı mevduatla döviz hesaplarını TL’ye çevirdiler, yetmedi. Kapalıçarşı’ya altın satarak döviz alıp sattılar, o da yetmedi. Öyle bir noktaya geldik ki, artık döviz satılamadığı her an bir kur şoku ile karşılaşmamız çok olası. Bu kadar hamle sonrasında son 7-8 aydır fiyatı en az artan şey dolar oldu haliyle. Fakat artık kronikleşmiş hale gelen döviz satma zorunluluğu sürdürülemez bir hal almış durumda. Sürdürülemez çünkü enflasyon, onu durduracak bir fren mekanizmasının olmadığı her ortamda şişmeye devam ediyor. Artık iktidar çok zorlu bir ikilem içinde. Enflasyonu frenlemek ve TL’nin değerini artırmak için atılacak her adım tüm ekonominin anlık durmasına yol açmak zorunda. Yani iktidarın durumu, duvara çarpmamak için son dakikada ani fren yapan sürücüye benziyor.

Seçimden önce frene basmak yerine seçimin ertesi gününü tercih ettiler. Tüketimi kısmak, işsizliğin artması, ticaret ve tüketim kredilerinin daralması gibi hamleleri seçim öncesi uygulamak istemeyen iktidar seçim sonrasına çok acı bir reçete hazırlıyor. Kendi yarattıkları ve bir avuç sermayedarı zengin edip emekçileri hayat pahalılığıyla borç kazanında yüzdüren ekonomi politikasıyla iktidar, seçimlerde kazandığı takdirde tehlikeli bir seviyeye gelen enflasyonla “mücadele etmeyi” planlıyor. Çünkü artık iktidarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu koşullar farklılaştı. Yani yeni politikada da emekçiler için bir çıkış olmayacak. Bu kez hayat pahalılığıyla değil belki ama kitlesel işsizlikle sınanacağız. Dolayısıyla 15 Mayıs’ta yaşananlar 29 Mayıs’ta yaşanacak olanların belki de bir tatbikatıydı. Seçimin ikinci tura kalması sebebiyle 10 günlük ötelenen tehlikeli bir ekonomik durum bizleri bekliyor. Seçim sonuçları ne olursa olsun sermaye iktidarlarının kendi araçlarıyla düzeltemeyecekleri kadar bozulmuş bir ekonomi var. Acı reçeteleri artık bizim değil sermayedarların içmesi için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Yorumlar kapalıdır.