Onların Filistin davası, bizim Filistin davamız

Filistin direnişinin 7 Ekim Cumartesi günü başlattığı “Aksa Tufanı” adlı meşru saldırının ardından Siyonist İsrail Gazze’yi günlerdir bombardıman altına aldı ve adeta bir soykırım planı çerçevesinde hareket ediyor. Emperyalist güçlerin soykırımcı İsrail’e desteğine ve Filistin yanlısı eylemleri engelleme çabasına rağmen dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de Filistin’le dayanışma eylemleri gerçekleşti. Bu yazıda bahsedeceğim eylemse bu eylemlerden oldukça farklı çünkü eylem iktidara yakınlığıyla bilinen ve bileşenleri arasında Ensar Vakfı, TÜRGEV, TÜGVA, Deniz Feneri Derneği gibi dernek ve vakıfların bulunduğu Milli İrade Platformu tarafından organize edildi. Filistin’den Türkiye’ye okumaya gelmiş arkadaşlarla takip ettiğim yürüyüş boyunca dikkatimi çekenleri ve gözlemlerimi elimden geldiğince sizlerle paylaşacağım.

14 Ekim Cumartesi günü öğlen saatlerinde İşçi Emekçi Birliği’nin çağrısıyla İsrail Konsolosluğu önünde gerçekleşen eylemde tanıştığım Filistinli öğrencilerle eylemin ardından uzunca bir süre Gazze’deki durum üzerine konuştuk, yıkımın büyüklüğünü ve yakınlarına dair kaygılarını dile getirdiler. Sonrasında Beyazıt’ta da bir eylem olacağını duyduklarını ve oraya da katılacaklarını söylediler. Ben de hem onlarla daha fazla vakit geçirmek ve dayanışmak hem de yürüyüşü gözlemlemek adına eşlik etmeye karar verdim.

Beyazıt’a henüz yürürken birkaç saat önce yaptığımız eylemden oldukça farklı bir tabloyla karşılaşacağımız kendini belli etti. Birkaç saat önce katıldığımız eylem sona erdiğinde sivil polisler tarafından takip edilmiş ve Filistin bayrağını kapatarak alanı terk etmemiz istenmişken burada insanlar Filistin bayraklarıyla rahatça dolaşabiliyor ve polis kimseyi taciz etmiyordu.

Yürüyüş alanına girer girmez rahatlıkla binlerle ifade edebileceğim bir kalabalık olduğunu gözlemledim. Yürüyüş alanının girişinde eylem sorumluları Türkiye ve Filistin bayraklarını birlikte dağıtıyordu. Beyazıt meydanındaki bekleyiş ve yürüyüş boyunca defalarca kez sloganlar atıldı. Bu sloganların başını tekbir vb. dini referanslı sloganlar çekiyordu. Filistinlilerin çok büyük kısmı Müslüman ve Arap olsa da eylemi birlikte takip ettiğim arkadaşlar Filistin meselesinin dini bir sorun olmadığını, bir toprak sorunu olduğunu yani topraklarının Siyonistler tarafından işgal altında olduğunu ifade etti. 

İktidar yanlısı kurumlar tarafından düzenlenen eyleme Bilal Erdoğan, Süleyman Soylu, Mustafa Şentop ve Selçuk Bayraktar gibi isimler de katılmıştı. Yürüyüşte içi boş hamasi sloganlar dışında pek bir şey gördüğümü söyleyemem. Örneğin “Dişe diş kana kan, intikam intikam!”, “İstanbul’dan Gazze’ye direnişe bin selam” gibi sloganlar çokça kez atıldı ama Filistin direnişinin acil ihtiyaçları ve taleplerine dair neredeyse hiçbir şey söylenmedi. Defalarca “Katil İsrail, Filistin’den defol!” sloganları atıldı ve direnişe selamlar gönderildi fakat Filistin direnişinin temel talepleri gözardı edildi. Direnişin özellikle diğer ülke halklarının dayanışmasından beklediği İsrail’le askeri, diplomatik, ticari, akademik ve kültürel bütün ilişkilerin sonlandırılması talebi yürüyüş boyunca dillendirilmedi. Ben de eylem boyunca özellikle bu vurguya kulak kesilmiştim fakat İsrail’le ilişkilerini gün geçtikçe normalleştiren, sürekli bir biçimde iki ülke arasındaki ticari hacmi artırmaya çalışan ve siyasi ilişkileri normalleştiren hükümete karşı bir söz söylenmedi. Belki de hükümet yetkililerinin ve milletvekillerinin katıldığı bir yürüyüşten böylesi bir politik çerçeve beklemek de abes olacaktır. Ne de olsa bir hükümetin kendi kendine basınç oluşturması düşünülemez. İsterlerse çok övündükleri Cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde bir gece kararnamesiyle İsrail’le ilişkileri kesebilirler. Fakat anladığım kadarıyla niyetleri Filistin’le gerçek bir dayanışma örmek ve direnişin talepleri ekseninde seferber olmak değil meseleyi iç politika malzemesi yapmak.

Yürüyüşün bir noktasında Filistinli arkadaşım artık dayanamayıp “Nehirden Denize Özgür Filistin!” diye, konuşmakta zorlandığı Türkçesiyle, slogan atmaya başladı. O esnada onun öfkesine şahit olmak çok ilginçti çünkü öfkesi sadece Siyonist İsrail’e karşı değil, yürüyüşü düzenleyenlere de yöneliyor gibiydi. Sloganın hemen ardından konuştuğumda bir kere bile Filistin’in özgürlüğünü talep etmediklerinden dert yandı ve bu yüzden bu sloganı attığını söyledi. Eylemin ardından basın metnine baktığımda da bir Filistin devletinin kurulması talebi yer alsa da İsrail’in durumunun belirsiz bırakıldığını gördüm. Nehirden denize özgür bir Filistin talebinin mi yoksa bir tür iki devletli çözümün mü önerildiği sanki kasten muğlak bırakılmak istenmişti. Ya da böyle bir muğlaklık bir şeyleri gizlemek adına tercih edilmişti.

Belli bir süre sonra Filistinli arkadaşlar eylemden çıkmak istediğini söyledi ve birlikte ayrıldık. İlk gözlemlerini sorduğumda cevapları oldukça keskin ve duruydu. İlk eylemle bu eylemi kıyasladıklarında ilk eylemin Filistin direnişinin taleplerine ve ihtiyaçlarına çok daha odaklı ve onu merkeze alan politik bir eylem olduğunu, ikincisininse belli açılardan anlamlı olsa da oldukça yetersiz olduğunu söylediler. İktidar eliyle örgütlenen yürüyüşe katılan insanların samimi olduğunu düşünseler de ortamda bir tür kendini tatmin etme gayesi gördüklerini söylediler ve bu yüzden daha da çaresiz hissettiklerini dile getirdiler. Özellikle Türkiye’nin İsrail’le bütün ilişkilerini kesmesini beklediklerini ve bu talebin hiç yer bulmadığını, bunun yerine sürekli içi boş sloganlar atıldığını ifade ettiler.

Yine eylem sonrasında bir başka Filistinli arkadaşla sosyalist partilerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin Filistin konusunda kitleleri seferber etmek için daha fazla uğraşması gerektiğini konuştuk. Aksi takdirde Türkiye’deki Filistinlilerin de, memleketlerinde ölüm kalım savaşı Gazzelilerin de Erdoğan rejiminin dayanışma yalanlarına inanmalarının mümkün olduğunda ortaklaştık. Filistin halkı yıllardan beri o kadar yalnız bırakılmış durumda ki sembolik dayanışma mesajları bile onlar için çok şey ifade ediyor ve bunun karşısına devrimciler olarak gerçek bir dayanışmayı inşa etmemiz gerekiyor. Ancak bu şekilde Filistinlilerle gerici rejimlerin ikiyüzlü dayanışma gösterilerini teşhir edebilir ve gerçek bir enternasyonalist hattı hayata geçirebiliriz. 

Yorumlar kapalıdır.