Ücretlere yılda dört zam mümkün mü?

Seçimlerden sonra ekonominin başına getirilen Mehmet Şimşek yaptığı son açıklamalardan birinde vatandaşı enflasyona ezdirmeyeceklerini vurgulayarak gerekli önlemlerin alındığını söyledi. Ancak ekonomide uygulanan yeni programın hedefi ve sonuçları bunun pek doğru olmadığını göstermekte.

Bugüne kadar açıklanan her şeye rağmen yeni ekonomik programın bir IMF programı olduğunu daha önce gazetemizde yazmıştık. İktidar, seçimlerden önce uyguladığı politikalarla patronların tarihi kârlar elde etmesini sağlarken bizleri yoksulluğa sürüklemişti. Şimdi de 180 derece dönerek, Erdoğan’ın önderliğinde uygulanan ekonomi politikalarının sonucu olan krizi işçi ve emekçilerin sırtına yükleyerek aşmaya çalışıyorlar.

Peki, gerçekten düşük faiz uygulaması ile yaratılmış bu sefaletten tek kurtuluş yolu bu mu? TL’nin değer kazanması için bir süre daha derinleşecek yoksulluğa, alım gücünün düşmesine ve artan vergilere katlanmak zorunda mıyız?

Her şeyden önce şu gerçeğin açıkça söylenmesi gerekiyor: Eğer ekonomiyi düzeltmek için bugün uygulanan politikalar zorunlu ise bundan önce uygulanan politikaların ısrarcıları ve uygulayıcıları, içinde bulunduğumuz koşulların sorumlularıdır. Ve bugün bizi bu hale getirenlerle kurtaracağını söyleyenler aynı kişiler. Gerçekte, dün de bugün de tek bir amaçları var: sefaleti toplumun geniş kesimine yaymak ve patronların kârlarını artırmak.

Düşük faiz uygulamaları bizler için sefalet yaratırken şirketler için yüzde 1000’lere varan kârlara ve cirolara olanak sağlamıştı. Yoksulluk toplum genelinde yaygınlaştıkça zenginlik azınlığın elinde birikti. Bu zenginliğin kendisi ülkede yaşanan birçok ekonomik sorunun çözümü için kaynak olarak kullanılabilecekken iktidar ücretleri düşük tutarak ve vergileri artırarak yükü doğrudan işçi ve emekçilerin sırtına yükleyeceğini seçimlerin hemen ardından gösterdi. Anayasa Mahkemesi’nin MTV kararının iptalini reddetmesi, devletin bu saldırı politikalarını tüm kurumları ile şiddetle uygulayacağının bir sinyali. Oysa sefaleti derinleştirmeden, yaratılan zenginliği paylaşarak kaynak sağlanabilir. Türkiye’nin en zenginlerinden alınacak vergilerle toplumun tamamı için çok daha iyi koşullar sağlanabilir. Ancak Tek Adam rejimi her zaman olduğu gibi patronların çıkarları için herkesi sefalete sürüklüyor.

Bu sefaleti her maaş alımında tekrar tekrar hissediyoruz. Asgari ücrete yapılan ikinci zam daha ağustos maaşları alınmadan erimeye başlamıştı. Seçim sonrası yapılan açıklamada asgari ücret zammının yine yalnızca yeni yılda uygulanacağı söylenerek seçim öncesi başlatılan altı ayda bir zam uygulaması rafa kaldırıldı. O uygulama düşük faiz uygulamasının yarattığı hayat pahalılığına karşı hükümetin aldığı bir önlem olarak uygulamaya konulmuştu. Bu önleme rağmen açıklanan tüm veriler asgari ücretin yoksulluk sınırının altında olduğunu gösteriyor ve artmakta olan enflasyon göz önünde bulundurulduğunda her ay alım gücünün erimekte olduğu ortada. Peki buna bir çözüm yok mu?

Asgari ücrete yılda iki kez zam yapılması, ücret zamlarının yılda bir değil de daha farklı periyotlarla da yapılabileceğinin bir göstergesi. Kriz koşulları arttıkça bir seçim stratejisi olarak bu uygulamaya geçilmesi, Cumhur İttifakı’nın seçim zaferi sonrası kenara kaldırıldı. Ücretler, çalışanların ihtiyaçlarını karşılamak için değil, patronların çıkarları hesaba katılarak belirlenmeye devam etmekte. Tarihi kârlar elde etmelerine rağmen yoksulluk sınırının altında kalan maaşların kendilerini zorladığını ve “çalışma barışı” için ücretlerin yoksulluk sınırı altında kalması gerektiğini ilan eden patronlar, aynı zamanda, tüm ücretleri asgari ücret bandına yaklaştırarak gelir düzeylerindeki uçurumun açılmasına neden olmaktalar.

Bu uçurumun kapanması ve insanca bir yaşamın olanaklı olması için en başta yapılması gereken asgari ücretin yoksulluk sınırı üzerine çıkarılması olmalı. Ayrıca artan hayat pahalılığına karşı tüm ücretler üç ayda bir gerçek enflasyon oranında artırılmalı. Bunun imkânsız olduğunu iddia edenler daha önce yılda iki kere zam olamayacağını da söylüyorlardı. Oysa iktidar kendi uzun vadeli çıkarı için bunun bir kanun olmadığını ve ücretlerin belirlenmesinde değişikliğe gidilebileceğini bize gösterdi. Şimdi mesele bu değişikliği bizim örgütlü mücadelemiz ile kendi çıkarlarımız için yapabilmemiz.

Bu yıl asgari ücret görüşmeleri ile birlikte metal işçilerinin toplu sözleşmeleri de gerçekleşecek. Bizim önümüzdeki en temel görevlerden biri, başta toplu iş sözleşmelerine üç ayda bir enflasyon zammını koymak. Ayrıca bu talebi bir yasa haline getirmek için mücadele vermek olmalı.

Hepimiz yaşamak için çalışıyoruz. Güvencesiz ve uzun çalışmaların sonunda elimize geçen yalnızca sefalet oluyor. Buna mecbur değiliz! Her iktidarın işi insanca bir yaşamı olanaklı kılmak olmalı. Cumhur İttifakı, bırakın iyi bir yaşamı, bizleri daha da sefalete sürüklemek için her türlü baskı ve şiddeti kullanıyor. Belli ki eğer mücadele etmezsek önümüzdeki günlerde daha çok çalışacak ve daha büyük bir sefaletin içine gireceğiz. Öyle ise biz de daha iyi ücretler, daha iyi çalışma koşulları için örgütlenmeliyiz. Mevcut iktidarlar insanca bir yaşamı sağlayamıyorsa bunu örgütlülüğümüzle biz inşa etmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.