Çeteler ve çürüme dönemi

Neredeyse bir suçlu cennetine dönüşmüş, uyuşturucu baronlarının, mafyanın cirit attığı bir ülke haline gelen Türkiye’de, bilhassa son kabine değişimi ile, bu çetelerin çökertileceğine dair birtakım haberlere tanık oluyoruz. Sedat Peker’in ifşaları ile gündeme gelen ancak tam anlamıyla üzerine gidilmeyen, çıkar çatışmaları sonucu ifşa olan bazı kesimleri sosyal medyadan dahi takip edebiliyoruz. Nitekim zamanında İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da TRT ekranlarından “En azılılar bize geliyor” diyerek durumu açıklığa kavuşturmuştu. Kendisinin bakanlığı boyunca suçlarla ilgili açılan davaların hepsinde artış olurken “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” suçuyla açılan davalar son bir senede yüzde 32 düşmüştü.

Türkiye son 21 yılda dünyanın mafya üssüne dönüştürüldü ve her gün bu gerçeğin dramatik örnekleriyle karşılaşıyoruz. Peki narkotrafikten kara para aklamaya uzanan geniş suç skalasında Türkiye nasıl bu denli cazip hale geldi?

Vatandaşlık almanın, mülk edinmenin, para getirmenin olabildiğince kolaylaştırıldığı, yakalanan tonlarca kokainin soruşturulmadığı, tüm bu suç şebekelerinin bizzat devlet kurumlarında koruyucu ve icracıları olduğu bilinen bir gerçek. Milliyetçi muhafazakâr AKP-MHP iktidarı 500 bin dolarlık yatırım ile TC vatandaşı olmayı mümkün kılmıştı. Bir kez vatandaş olduktan sonra kırmızı bültenle aransalar dahi uluslararası suç baronları, suç örgütü liderleri TC vatandaşı oldukları gerekçesi ile iade edilmiyorlar. Çünkü Türkiye devleti, yasaları ve kurumları ile vatandaşını “korumakla” yükümlü (!). Aynı zamanda, bu suç örgütleri Türkiye’de kara paranın çok kolay dolaştığını biliyorlar. Sosyal medyada günde bir milyon lira harcadığını paylaşan ve saçına dolarlar takan Dilan Polat’ın yaptığının iddia edildiği gibi bu kara para da, kolay para olarak, bir şekilde aklanabiliyor.

Aslında tam bir çürüme döneminin hızlandırılmış fragmanını izliyoruz. İnsanın aklının almadığı bu çürüme AKP iktidarının inşa ettiği 21 yıllık serüvenin bilançosu. Ekonomik kriz ve doğal afetlerin yarattığı amansız yıkımlarla sefalete itilen milyonlarca emekçi, bozuk asansörlerde can veren öğrenci gençler bu çarpıklığın bedelini ödüyor. Hiçbir yargı mensubunun soruşturmak istemediği, adalet ve demokrasi talep eden avukatların, siyasilerin hapiste tutulduğu, altta kalanın canının iktidarın sorumluluğunda olmadığı ve hesabının sorulamadığı bir düzen yaratıldı. Bu emek düşmanı rant rejiminin teminatı hukuksuzluk ile yoğruldu, bu rant paylaşımı mafyalaşmayı, organize suçu devletin bekası için gerekli kıldı. Yaşadığımız manzara tam olarak bu şekilde. Bu suç düzeninin temizlenmesi, adaletin ve özgürlüklerin sağlanması yalnızca bu rejimden kopuş ile mümkün.

Yorumlar kapalıdır.