HEDEP özeleştirisi seçim bilançosunu yansıtıyor mu?

Erdoğan’ın seçim zaferinin ardından Kürt politikasında bir değişiklik olmadı. Antidemokratik bir biçimde kayyum atanan belediyelerde, etki alanını artırma umuduna sahip olduğu illere özellikle kaynak aktarımı yapılırken, HDP’nin ezici bir biçimde üstün olduğu illerde ise cezalandırma politikaları devam etmekte.

Diğer yandan Selahattin Demirtaş dahil binlerce siyasi tutuklunun karşısında “makbul Kürtler” olarak görünen Hüda Par’ın önünü açma çabaları devam ediyor. Saray bunları yaparken Türkiye’deki işçi ve emekçilerin mücadelesini de güçlendirecek Kürt halkının en temel demokratik haklarının tanınmasından ise tabii ki asla bahsetmiyor.

HDP-Yeşil Sol’un 11 Haziran’da yayımlanan özeleştiri metni ve ismini değiştirerek HEDEP olan Yeşil Sol’un 15 Ekim’deki 4. Olağan Büyük Konferansı sonuç bildirgesi birbirine paralel bir içerik taşıyor. Yayımlanan metinlerin seçim bilançosunu ne kadar yansıttığı tartışmalı. Bilançolarda, Demirtaş’ın Kürt halkı ve solun ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarılmaması, bürokrasi vb. eleştirilerine dahi herhangi bir değinme yapılmazken her iki metinde de Öcalan’a özgürlük kampanyası ön plana alındı.

Bunların arasında, 1 Ekim günü Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne yapılan saldırının HPG tarafından üstlenilmesi ise sınır ötesi operasyonların ivmelenmesine ve 17 Ekim günü Meclis’teki Suriye Irak tezkeresini uzatma oylamasının iktidar tarafından daha da güçlü şekilde kullanılmasına yol açtı.

Bu noktada, Ankara saldırısı gibi işçi ve emekçilerin birliğine zarar verebilecek her türden eylemin karşısında olduğumuzu hatırlatırken, Saray rejimi bir gövde ise onu ayakta tutan bacakların iki zemini ezdiğini de aynı şekilde unutmamalıyız: Saray rejimi bir yandan Kürtlerin bir yandan da işçi sınıfının üzerine basarak ayakta durabiliyor. Bu yüzden bizler için işçi emekçilerin mücadelesi kadar Kürt halkının demokratik hakları da aynı derecede önemli. Emekçilerin garantör olabileceği özgür ve adil bir barış için bunu tekrar etmekten bıkmayacağız.

Tezkerenin uzatılmasına geri dönecek olursak, rejimin Rojava’yı hedef aldığını açıkça görebiliriz. Aynı sırada HEDEP’in Demirtaş ve onlarca siyasi tutsağın adını anmaksızın Öcalan’a özgürlük kampanyasını öne çıkarması da Kürt siyasal önderliğinin de aynı yere odaklandığını gösteriyor.

Cumhur İttifakı’nın kazandığı seçimler, Türkiye’de demokratik haklar mücadelesinin rakibine benzeyerek değil ondan ayrışarak, söylemlerini gizleyerek değil açığa çıkararak olabileceğini göstermiş oldu. Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkının ortak adayı ile yapılabilecek bir çalışma fırsatı kaçırıldı. Bu yüzden HEDEP’in özeleştirisinin seçim sürecinin en mühim eksikliğini göz ardı ettiğini söyleyebiliriz.

Ekonomik krize karşı taleplerimiz ile işçi sınıfı ve Kürt halkının siyasal demokrasi taleplerinin daha da yakınlaştığı içinde bulunduğumuz koşullarda, seçimlerde kaçırılan fırsattan doğru dersler çıkararak mücadele etmeye devam etmeliyiz.

Yorumlar kapalıdır.