AKP Suriye’de abıhayat peşinde

Beklenmeyen oldu ve yarım asırdır Suriye’yi demir yumrukla yöneten Baas rejimi günler içinde buharlaşarak tarihe karıştı.

Yeni dönemin nasıl şekilleneceği, sahadaki her bir politik aktörün ülkenin geleceğindeki yerini almak için giriştiği bilek güreşiyle belirlenecek. AKP-MHP iktidarı da bu hengameden kârlı çıkma uğraşında.

2011’de başlayan ayaklanmanın devrimci barutunu tüketmek için hem Esad hem de emperyalist devletler ve gerici bölge rejimleri çok çaba sarf etti. Kısmen başarıya ulaşarak hareketi zayıflatan ve karakterini çarpıtan güçler arasında Türk egemenleri de başı çekenlerdendi.

Bu doğrultuda atılan adımların iki esas güdüleyicisi vardı. İlki, sermaye birikiminin zorlamasıyla bölgesel güç olmaya duyulan iştah; ikincisi ise Suriye’deki Kürtlerin konjonktürün sağladığı imkânlardan faydalanarak statü elde etmesini engelleme isteği. Bu hedeflerle yıllardır yapılan mesai Türk egemenlerinin İslamcı silahlı güçlerle farklı düzeylerde yakın ilişkiler kurmasını sağlarken, iç ve dış siyaset ayrımı da hiç olmadığı kadar silikleşti.

Suriye ordusundan kopan askerlerin kurduğu ÖSO bu ilişkinin rengini verdiği evrim neticesinde Türkiye’nin lejyoner gücü SMO’ya dönüşürken, IŞİD’in Türkiye metropollerinde düzenlediği saldırılar Gezi ve 7 Haziran ile cisimleşen özgürlükçü dalganın ardından gelecek baskı döneminin habercisi oldu. İçeride emekçilerin ve ezilenlerin demokratik hakları kısıtlanır ve ekmeği küçülürken Afrin, El Bab, Cerablus gibi birçok şehir Rojava’daki özerk yönetimi boğmak isteyen Türk devletinin kontrolüne girdi. İşte Türkiye, Suriye’de açılan yeni dönemi bu geçmişin koşulladığı imkân ve risklerle karşıladı.

HTŞ Halep’e yönelirken durumdan vazife çıkarılarak SMO Rojava’ya yöneltildi. Şimdilik bu taarruz Tişrin barajındaki direnişe çarpıp durmuş vaziyette. Ankara’da ümitler kısmen Trump’ın göreve başlamasıyla güçlerini Suriye’den çekme ihtimaline, kısmen de HTŞ’nin Kürtlere karşı konumlanmaya ikna edilmesine bağlanmış görünüyor.

Ardı ardına Şam’a giden Kalın ve Fidan’ın ilk gündemi bu olduysa diğer gündemlerinin de Suriye’nin yol haritasında belirleyici olmak; başta inşaat, enerji, ulaşım, silah sektöründekiler olmak üzere Türk şirketlerinin Suriye’nin inşasındaki payını güvenceye almak; Türkiye’nin Akdeniz’deki alan hâkimiyetini artıracak anlaşmaların hazırlanmasını sağlamak olduğu biliniyor.

Ne var ki evdeki hesap çarşıya uymayabilir. HTŞ, AKP ile yakın temasta olsa da ona SMO gibi göbekten bağlı değil. Üstelik yarının Suriye’sinde HTŞ’nin hükmünün olup olmayacağı da burada yaşanacak politik mücadeleler ile netleşecek. Suriye halkı son sözünü söylemedi, aksine konuşmaya yeni başlıyor.

Tek Adam rejimi, Suriye’de abıhayat bulacağına inanıyor olabilir fakat emekçiler fetih masallarıyla karınlarının doymayacağının, aksine AKP-MHP’nin bölgede ulaşacağı her emelinin sermayenin yüzünü güldürürken işçi sınıfının yoksullaşmasına; kadınların, Kürtlerin, Alevilerin hak ve özgürlüklerinin daha çok baskılanmasına yol açacağının farkında.

Yorumlar kapalıdır.