Katliam Yasasına karşı bir arada yaşamı savunalım
Büyük tepkilere rağmen AKP-MHP vekillerinin oylarıyla kabul edilen ve ağustos ayında yürürlüğe giren Katliam Yasası’nın yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlandı. Sokakta yaşayan hayvanların toplu katliamına zemin hazırlayan kanunun yönetmeliği belirsiz ve muğlak ifadelerle dolu. Örneğin, barınaklardan köpeklerin yuvalandırılabilmesi için site veya apartman yöneticilerinden izin alınması şartı getiriliyor. Ayrıca, hayvanların toplatılması sırasında uyuşturucu iğne kullanımına ilişkin “veteriner koordinasyonu ile yapılır” ifadesi bir belirsizlik yaratıyor. Yönetmelikte yer alan “hayvanların toplanması sırasında gerekli önlemlerin alınması” ya da “gerekli önlemlere rağmen ölmeleri” gibi ifadeler de net değil. Alınacak önlemlerin ne olduğu, hayvanların hangi koşullarda ölebileceği ve bu süreçlerin nasıl denetleneceği açıklanmıyor.
Kanunda yer alan ötanazi ifadesi gündeme ilk geldiğinde de tepki çekmişti. “İyi ölüm” anlamına gelen ötanazi kelimesi, tedavi edilemeyecek bir hastalığı olan kişinin acı çekmemesi için yaşamına son verilmesi pratiğine verilen isim. Bu isimlendirmeyi mantıkdışı yapan, bu hayvanların ne tedavi edilemeyecek bir hastalıklarının bulunması ne de bunu talep etmelerinin mümkün olması. Halihazırda sağlıklı olan, yaşadığı belirli bir bölge olan, yaşadığı yerdeki insanlarla bir ilişkiye sahip olan köpeklerin zorla toplatılıp, barınak adı verilen ölüm kamplarına kapatılmaları ve en sonunda öldürülmelerine ötanazi adı verilemez. Ötanazi uygulamasının kendisi ayrı bir tartışma ancak, herhangi bir sağlık sıkıntısı olmayan ve böyle bir talepte doğal olarak bulunamayacak hayvanların öldürülmesi ötanazi değil cinayettir.
Bu tavır aslında bizim için çok tanıdık. Farklı boyutlarda, farklı zamanlarda ve mekânlarda bu tavrı defalarca gördük ve görmeye devam ediyoruz. Sokaklarımızın temiz, rahat gezilebilen, güvenli olmasının engellenmesinden sorumlu olarak çeşitli gruplar dönem dönem öne çıkarılıyor. Sokakların güvensiz olma sebebi yoksul insanlar, köpekler, göçmenler, translar gibi gösteriliyor. Çünkü içinde yaşadığımız dünya, bize umutla bakacağımız bir geleceği bırakalım artık bunun hayalini bile sunamazken, insanlar beslenme ve barınma gibi en temel haklarına dahi erişmekte zorlanırken, bu krizden doğacak öfkenin kontrol edilmesi gerekiyor. İçinde bulunduğumuz krizin sorumlusu sermaye değil de bu gruplarmış gibi gösterilerek öfke bu gruplara yönlendiriliyor. Köpek katliamı özelinde halkın büyük çoğunluğunun hayvanların toplatılıp öldürülmesine karşı olduğunu gösteren birçok işaret olsa da, bu tartışmanın yapay bir şekilde yaratılması bile esas düşmanın işaret edilmesini engelliyor.
Bizi insanca bir yaşamdan, insan olduğumuzu ve yaşadığımızı hissettiğimiz anlardan alıkoyan şey sokak hayvanlarının, göçmenlerin, lgbti+ların varlığı değil; sermayenin kâr ve emek sömürüsü üzerine kurulu yapısıdır. Yaşadığımız kentler ancak onları bizler yönettiğimiz zaman güvenli olacaklar. Kentlerimiz üzerinde, hayatlarımız üzerinde söz sahibi olmak için yaşam hakkı elinden alınan ve sömürülen tüm kesimler olarak mücadelemizi birleştirmek, bir arada yaşamı savunmak zorundayız.
Yorumlar kapalıdır.