Rejim ve siyasal demokrasi

Mayıs 2023 genel seçimlerinden bu yana ülkede siyasal demokrasi alanının en temel başlıklarından biri, TİP listelerinden Hatay’dan milletvekili seçilse de hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan ve anayasaya aykırı bir şekilde vekilliği düşürülen Can Atalay.

Ama tabii ki Can Atalay üzerinden devam etmekte olan süreç, Kürt siyasal hareketinin, Gezi tutsaklarının ve tüm diğer siyasi tutsakların sürecinden bağımsız ele alınmamak durumunda. Ancak Can Atalay konusu, diğerlerinden farklı olarak, bir noktayı daha fazla açığa çıkarmış durumda: yerel mahkeme, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi üçgeninde yaşanmakta olan çatışmanın billurlaştırdığı rejim içi kurumların krizi.

Peki bu kurumsal çatışmayı nasıl değerlendirmeli? Ya da bir başka ifadeyle, rejim içi krizden siyasal demokrasi çıkar mı?

Sosyalist hareket içerisinde bir kanatta, sınıflar mücadelesinin okuma ve değerlendirmesinde maalesef hatalı bir otomatizasyon egemen. Bu anlayışın çıkarsaması en kaba haliyle; “ekonomik kriz varsa işçi sınıfı da sahneye çıkar” ya da “rejim içi çatışma varsa ezilenler yararına bir gelişme çıkar” şeklinde özetlenebilir.

Ancak sınıflar mücadelesinin doğası bu otomatik okumaya terstir. Ve Türkiye’deki rejimin karakteri de böylesi bir “iyimser” çıkarsamayı mümkün kılmaz. Bu “iyimser” okumaya ancak ve ancak rejimin ve demokratik haklar mücadelesinin yanlış tahlil edilmesiyle ulaşılabilir.

Türkiye tipi, kendi özsermaye birikiminin yetersiz olduğu, baskıcı, antidemokratik, Tek Adam karakterli rejimlerde, emek ya da siyasal demokrasi alanında emekçiler ve ezilenler yararına herhangi bir kazanım elde etmek ancak ve ancak kitlelerin seferber edilebilmesiyle mümkün hale gelir. Yani emekçi ve ezilenlerin umudu üstyapıdaki gelişmelere havale edilemez.

Tam da bu nedenlerle, emek alanında olduğu gibi demokratik alanda da haklar için mücadele, kitlelerin seferber edilebilmesine göbekten bağlı. Çünkü siyasal demokrasi için mücadele özü itibarıyla rejim karşıtı bir hüviyete sahip. Bu hüviyeti kitleler nezdinde açığa çıkaracak olan ise demokratik alandaki acil taleplerle rejim karşısındaki kopuş taleplerini birbirine harmanlayan bir eylem programı bütünü etrafında birleşik bir mücadele hattının inşası olmayı sürdürüyor.

Can Atalay’ın ve Gezi tutsaklarının, Demirtaş, Kışanak ve Kürt siyasi hareketinin tutsaklarının ve diğer tüm siyasi mahkûmların özgürlüğüne kavuşabilmesi böylesi bir mücadeleyle mümkün olabilir. Yine işçi sınıfının, kadınların, gençlerin, Alevilerin ve ezilen tüm kesimlerin demokratik taleplerine ulaşabilmeleri de. Ve Türkiye’de siyasal demokrasinin tesisi de bu mücadelelerin, rejimden kopuş ekseninde, bağımsız ve egemen bir kurucu meclis hattında birleştirilebilmesini zorunlu kılıyor.

Yorumlar kapalıdır.