Sorunlarımız ortak, mücadelemiz de ortak olmalı

Trajikomik bir biçimde 2024 Emekliler Yılı ilan edildi. En düşük emekli maaşıyla asgari ücret arasındaki makasın bu kadar açıldığı bir ortamda, iktidarın yaklaşan yerel seçimlerde 13,1 milyon emeklinin oyuna ihtiyacı olduğu herkesin malumu. Bu kapsamda son bir değişiklikle tüm emekli gruplarının (SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı) ücret artışı eşitlenerek emekli maaşlarına yüzde 49,25 zam yapıldı. Bu haliyle bile emekli maaşları asgari ücretin çok gerisinde. Fakat asıl kritik nokta, talebimizi yinelemekle birlikte en düşük emekli maaşının asgari ücretin üzerine çıkarılması değil. Çok daha uzun vadeli bir toplumsal mesele ile karşı karşıyayız; kamusal emekliliğin, IMF’siz IMF programı dediğimiz OVP’de de belirtildiği üzere kademe kademe ortadan kaldırılması sorunu…

Bireysel özel emekliliğin yaygınlaşması için kamusal emekliliğin tüm güvencesi ve cazibesinin ortadan kaldırılması gerekir ki bunun için çalışılıyor. Emekli maaşlarının harçlık seviyesine gelmesi, kamusal sağlık sisteminin niteliksizleştirilmesi, özel sigortaların ise sigortacılık yasasıyla cezbedici hale getirilmesi ve devlet desteğinin artırılması vb. adımlar bu yolda döşenen taşlar. Bu mesele daha kapsamlı bir yazının konusu olsa da son derece yakıcı ve önümüzdeki yıllar içinde daha da gün yüzene çıkacak bir meseledir. Ülke nüfusunun yaşlandığını da hesaba katarsak özel sigorta sistemleriyle gelecek kuşakları bugünleri aratacak bir emeklilik dönemi bekliyor diyebiliriz.

Yine ücret artışı, yine enflasyon (mu)?

Ücret artışı enflasyon yaratmıyor. Ücret artışını bahane eden firmalar, net kâr marjlarını artırmak için, ürettikleri ürünlerin fiyatlarını sürekli artırıyorlar. Özellikle büyük sermaye grupları birlikte ve bilinçli bir şekilde bu artışı yaparak üretim girdi maliyetlerinde de artışa yani enflasyona sebep oluyorlar. Gerçek enflasyonist baskıyı kâr eden şirketlerin yaptığını uzun süredir söylüyoruz. Özellikle 2022 ve 2023 yılında birçok şirketin bilançolarında net kâr marjlarının yüzde 200 ile yüzde 300 arasında arttığı görülmektedir. Yani aslında sermaye tarafından ücret artışı, daha fazla kâr elde edebilmek için enflasyon yaratmanın bir kılıfı haline gelmiş durumda. Bu durumun var olabilmesinin en büyük sebebi işçi sınıfı örgütlülüğünün sendikalaşma oranlarının vs. düşük olması.

Enflasyon oranı Merkez Bankası’nın öngördüğü şekilde gerçekleşirse bile açlık sınırı nisan ayında asgari ücreti geçmiş olacak. Yıl sonunda ise 21 bin lirayı geçecek. Unutmayalım, bu yıl tek asgari ücret öngörülüyor. Açlık sınırı asgari ücreti geçtiğinde bazı bakanlar ve sermaye iktisatçıları ücret artışlarının enflasyon yarattığı palavrasını yine atacaklar. Biz ise tam da bu nedenle sermaye saldırısı olarak gördüğümüz, sermaye lehine emekçi aleyhine olan bu makasın kapanması için üç ayda bir düzenli olarak ücretlere zam yapılsın diyoruz.

Emeklileri üç kuruşluk harçlığa mahkûm eden, ortalama ücreti açlık sınırına indiren, kamusal sağlık ve sigorta sistemini ortadan kaldırmaya çalışan bu iktidarın ciddi bir saldırı içinde olduğunun uzun süredir farkındayız. Bu ülkenin gerçek vergi rekortmeni olan emekçilerden milyarlarca liralık vergi toplayıp rekor bütçe açığı yaratan, vergilerimizle dış borcu takır takır ödeyen bu iktidarın işçi düşmanı bir sermaye iktidarı olduğu tarihsel olarak defalarca kanıtlandı. Toplumsal örgütsüzlüğün bir sonucu olarak pervasızca saldıran bu iktidar politikalarına karşı tek parça ve birleşik olmak dışında bir çözüm yok. Ne demiştik: Şimdi değilse ne zaman? Emeklisiyle, işçisiyle sorunlarımız ortaksa mücadelemiz de ortak olmalıdır.

Yorumlar kapalıdır.