Şimdi değilse ne zaman? Ortak mücadele hattını örelim!

Asgari ücreti mücadelemiz belirleyecek demiştik. O yazımızda bir gerçeğe daha dikkat çekerek “Yeni asgari ücretle birlikte Türkiye’deki emekçilerin yarısına yakını açlık sınırına mahkûm edilecek” de demiştik. Öyle de oldu! Açlık sınırının 16 bin 483 liraya yükseldiği aralık ayında 2024 için asgari ücret 17 bin liraya yükseltildi. Evet, asgari ücreti mücadelemiz belirledi. Birleşik bir mücadele hattı örülmediği takdirde açlık sınırına mahkûm olduğumuz bir kez daha tescillendi!

Şimdi yeni yılın ilk birkaç ayında her mal ve hizmete peş peşe zamlar geleceğini biliyoruz. Zamların yanında, 1 Ocak’tan itibaren tüm harç ve vergilere de yüzde 58 oranında bir zam geleceğini üretici fiyat endeksine göre hesaplanan yeniden değerleme oranından biliyoruz. Tüm bunları topladığımızda her yıl olduğu gibi açlık sınırının çok az üzerinde açıklanan asgari ücretin kısa süre sonra onun da gerisine düştüğünü göreceğiz.

Unutmayalım, bu ay asgari ücretin belirlenmesi dışında 2024 bütçesi de mecliste kabul edildi. Bütçeye göre 7,4 trilyon TL vergi toplanması planlanıyor. Bu miktarın yüzde 55’i ise emekçilerin KDV ve ÖTV’lerinden oluşacak. Toplanacak bu kadar vergiye rağmen bütçede 2,6 trilyon TL açık oluşacağı öngörülüyor. Toplanacak vergiyi ülke nüfusuna bölersek (kabaca 85 milyon) büyükten küçüğe herkese düşen yıllık vergi miktarı 87 bin TL. Kişi başı bu kadar çok vergi verilen bir ülkede herkesin refah içinde yaşaması gerekirdi. Öyleyse “vergilerimiz nereye gidiyor” sorusunu bir kez daha soralım.

Toplanacak bu kadar verginin 1,2 trilyonu sadece faize gidecek. 2024 yılı boyunca ödememiz gereken dış borç miktarının 219,9 milyar dolar (şu anki döviz kuru ile 6,1 trilyon TL) olduğunu göz önüne alırsak, kişi başına düşen yıllık 87 bin TL’nin neredeyse tamamının faize ve dış borca gideceğini söyleyebiliriz. Elbette oluşacak 2,6 trilyon TL’lik açığın yeniden borçlanılarak kapatılacağını da ekleyelim.

Ülkede emekçilerin ortalama alım gücünün açlık sınırında tutulmasının yanı sıra, cebimizdeki son paraya dış borç ve faiz sebebiyle göz dikmiş bu iktidarın OVP olarak adlandırdığı IMF’siz IMF programı en yalın haliyle budur! Mehmet Şimşek boşuna “Vergiyi daha da tabana yaymalıyız” demiyor. Bakanlar boşuna “Asgari ücret yılda bir kez belirlenmelidir” demiyor. Hepsi sermaye lehine tıkır tıkır çalışan bir programın parçası. “Türkiye yüzyılının ilk bütçesi” diye sunulan bu bütçede emekçiler için açlık, yoksulluk ve bol bol vergi var.

Yukarıda bahsedilen bu programın eksiksiz uygulanması için yerel seçimler bekleniyor. Seçim sonrası kredilerin daraltılması ve ekonomiyi küçültme gibi hedefler daha sert şekilde gerçekleşecek. Hayat pahalılığının yanında işsizliğin de artacağına şahit olacağız. Önümüzdeki yıl Bakan Şimşek’in “Dünyada kredi kartına taksit uygulayan tek ülkeyiz” gibi açıklamalarını artan bir tonda sık sık duyacağız.

Bu duruma mahkûm değiliz elbet. Ne demiştik; onların planına karşı bizim planımız… Nebati ya da Şimşek politikası fark etmez. Sermaye lehine son derece örgütlü ve bilinçli hareket ediyorlar. Biz ise sınıfa karşı sınıf anlayışıyla ortak bir savunma hattı örmek zorundayız. Sendikalar ve emekten yana siyasi partiler bu saldırı programına karşı bir araya gelerek ortak bir mücadele hattı örmelidir.

Çoklu krizler içinde kıvranan bu saldırgan rejimin tüm planlarının birleşik ve örgütlü bir işçi mücadelesi karşısında alt üst olmaması için hiçbir sebep yok. Her şey için geç kalmadan soruyoruz: Şimdi değilse ne zaman?

  • Dış borç ödemesi derhal durdurulsun! Yap-İşlet-Devret soygununa son!
  • Sermayedarlara servet vergisi getirilsin, kaynaklar emekçiler için kullanılsın!
  • Alım gücümüzün artması için ücretlere her üç ayda bir zam!
  • KDV kaldırılsın, vergi yükü patronlara!

Yorumlar kapalıdır.