“Emeğin yüzyılı”nda iki eğilim

Emekçiler, büyük bir ekonomik ve sosyal yıkımın ortasında. Türkiye tarihinin en kötü dönemlerinden biri yaşanıyor. AKP iktidarının sistematik uygulamaları sonucunda reel ücretler düştü, vergi ve kesinti yükleri arttı. Bölüşüm ilişkileri emekçiler lehine kötüleşti. GSYH’den sermaye ve emeğin aldığı pay arasındaki makas iyice açıldı. Türkiye’de en zengin yüzde 10’luk grubun geliri en yoksul yüzde 10’luk grubun gelirinin 14,2 katı düzeyinde. Diğer yanda, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı ile süren mücadele var. Son verilere göre en yoksul yüzde 20’lik gelir grubunun gıda enflasyonu yüzde 111,7’yi bulmuş durumda. Emekçiler, açlık sınırında bir hayata mahkûm ediliyor.

Sendikal örgütlülüğünün zayıflığı, Sendikalar Yasası’ndaki kısıtlar, işverenlerin sendikalaşmayı engelleyen pratikleri ve en önemlisi sınıf örgütlerinin acil talepler etrafında bir birleşik mücadele hattını örme konusunda çaba ve/veya niyet göstermemesi, işçi sınıfını bu saldırılara daha açık hale getiriyor. Tespit etmeliyiz ki, işçi sınıfı, sınıflar mücadelesi açısından uzun zamandır savunma hattının bile gerisine düşmüş durumda. Örgütlü gücü ve birliği zayıfladıkça, tekil örnekler ve az sayıda kısmi kazanım dışında, var olan hakları bile savunamaz durumda. Daha da önemlisi, bu koşullar altında bile bağımsız sınıf hattına dayalı ortak bir mücadelenin, bizim çokça ifade ettiğimiz biçimiyle “emek ittifakı”nın inşa edilememiş olması, işçi sınıfının gündemi belirleyebilme imkânlarını da uzun zamandır elinden alıyor.

9-10-11 Şubat’ta düzenlenen Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (DİSK) 17. Genel Kurulu bu koşulların tam ortasında ve bunun doğrudan bir yansıması olarak gerçekleşti. DİSK’e bağlı sendikaların yanı sıra meslek odaları, siyasi partiler, uluslararası işçi konfederasyonları ve işçi delegelerinin katılımıyla gerçekleşen Genel Kurul’da ana slogan “Yüzyılın emeği, emeğin yüzyılı” olarak belirlenmişti. Yönetimin ve delegelerin söz ve tartışmalarında ise öne çıkan iki eğilim oldu: Birincisi, -ağırlıklı olarak DİSK yönetiminin temsil ettiği- DİSK’in mücadele tarihine haklı referansla, bugünkü DİSK’i de mücadelenin merkezi konumuna yerleştiren, DİSK’in “vergide adalet” olmak üzere son dönem icraatlarını gündemin belirleyicisi gören, taban örgütlenmesinden ziyade “görünürlüğü” öne çıkaran, özeleştiri de yapacağız derken gelen tüm eleştirileri itinayla savuran, emeğin içinde bulunduğu durumdan şikâyetçi ama DİSK’in pozisyon ve icraatlarından memnun bir eğilim. İkincisi ise, yönetime eleştirileri farklılaşmakla birlikte, en temelde DİSK’in taban örgütlenmesinde ve mücadelesinde eksikler olduğuna dikkat çeken, üye sendikalara (baraj altı-baraj üstü) eşit davranılmadığını ifade eden ve en önemlisi DİSK’in misyonunun birleşik mücadelenin öncülüğünü yapmak olduğunu ifade eden, sınıf mücadeleci bir hattın güçlendirilmesi gerektiğini düşünen bir eğilim.

Şu an açık ki, birinci eğilim daha güçlü ve yöntemlerinin işe yarar olduğunu düşünüyor. Ancak önümüzdeki dönem sınıf mücadelesi açısından yeni olanakların mümkün kılınması, ikinci eğilimin sendikalarda işçi demokrasisi anlayışını esas alan bir çerçevede yaygınlaşabilmesi ve önüne bir ortak mücadele programını koyabilmesi ile mümkün olacaktır.

Yorumlar kapalıdır.