Manisa Şehzadeler Belediye Başkanı Adayı Deniz Kondil ile söyleşi

Merhaba Deniz. Önce seni tanıyabilir miyiz? Şu an nerede işçilik yapıyorsun? Daha önce hangi fabrikalarda çalıştın? Ve daha önce dahil olduğun sendikalaşma çalışmaları oldu mu?

1997’de İzmir’de doğdum. Babamın çalıştığı fabrika, sendika örgütlenmesini engellemek için taşınınca biz de Manisa’ya taşındık. Bütün öğretim hayatımı burada geçirdim, hâlâ burada yaşıyorum. Yaz tatillerinde çalıştığım bir lokantadayken, saate yarı yorgun yarı üzgün bir şekilde, kin dolu baktığımı hatırlıyorum. Paranın hiçbir zaman hiçbir şeye yetmediğini hatırlıyorum. Babamın alın yazısını yaşıyordum, yaşıyorum. Bu kaderi kabul etmek istemedim. Bunu ne ben seçmiştim ne de tek başıma yaşıyordum.

Lisede bir işçi derneğine girdim. Manisa’da Standart Profil işçileri fırtınalar estiriyordu o sıralar. Direnişlerini ziyaret ediyordum. Üniversiteyi kazandığım sene Standart Profil’de işe girdim. Seneler önce başlayan mücadeleden geriye kırıntılar kalmış, sendika hâlâ girmemişti. Benden önceki işçi ablaların, abilerin bayrağını devraldım. O da seneler sürdü. Tam oldu derken işveren anlaştığı sendikayla makine makine gezip bizi tasfiye etti. Bu durum mücadele azmimi kırmadı, aksine yükseltti.

Çeşitli fabrikalarda çalıştım. Askerden döndükten sonra Bosch’ta sözleşmeli çalışmaya başladım. Türk Metal örgütlüydü içeride. Kadrolu olabilmenin tek yolu iyi çalışmak demek isterdim ama oradaki geçer akçe Ülkü Ocakları’na yakın olmaktı. Haliyle alamadım kadroyu. Pandemi günleriydi ve fabrikalar bırakın alım yapmayı, Kod-29 ile işçileri tazminatsız çıkarıyor, ücretsiz ve süresiz izinlerle açlığa mahkum ediyordu. Yemeksepeti’ne girdim. Oradaki durum da fabrikalardan farklı değildi. Süre dayatmaları, her yerden gelen kurye ölüm haberleri, sefalet ücretleri… İstanbul’dan başlayan sendika örgütlenmesine Manisa’dan olabildiğince katılmaya çalıştık. Önce işkolumuzun usulsüzce değiştirilmesine rağmen Covid-19 aşısı hakkımızı kazandık. Patronun birkaç depoda işkolunu değiştirmeyi unuttuğunu fark edince Manisa dahil o depolarda sendikal yetkimizi kazandık. Yaptığımız eylemler (pandemi koşullarının da etkisi olacak ki) kamuoyunda büyük ses getirdi ancak firma sendikayı sindirmek için koca bir departmanı kapatıp, en azından sigortalı olan kuryeleri işinden edip, esnaf kurye modelini getirdi. Ben hâlâ Yemeksepeti’nde çalışıyorum. Oradaki mücadelemiz de sürüyor. Güvencesizliğe karşı mücadele ediyoruz, kazanılmış haklarımızı korumak için. Türkiye işçi sınıfına “Sendikanızı kabul etmiyoruz, sigortanızı da elinizden alacağız” diyenlere karşı mücadeleye devam ediyoruz.

İDP’li bir işçi olarak Türkiye İşçi Partisi listelerinden Manisa, Şehzadeler’de belediye başkanı adayı oldun. Neden bu seçimlerde aday olduğunu açıklamak ister misin?

Her şeyden önce bizim olanı geri almak için diyebilirim. İçinde bulunduğumuz ekonomik enkaz elbette yalnızca bizi etkiliyor. Sadece cebimizdeki para azalmadı. Bu dünya nimetlerinden fazlasıyla varken zaten kırıntılarla yetinen bizlere, artık en yaşamsal haklarımızdan bile vazgeçmemiz dayatılıyor. Öncesinde bahsettiğim güvencesiz çalışma altın tepsilerde sunulur oldu önümüze. Parça başı çalışma, esnek çalışma saatleri, bayramlarda çalışma derken ölene kadar yetmeyecek para için çalışır olduk. Bizlerden istenilen gerekirse okuma yazma bile bilmeden, durmak bilmeksizin kölelik ederek, sahiplerimizin muhteşem hayatlarına zarar gelmemesini sağlamak. Yemeksepeti’nde öncülerinden olduğum mücadele tam da buna karşı. İşçi sınıfına yönelik bu saldırı sadece bir firmada değil, en küçük atölyeden en büyük holdinge varana kadar mevcut. Patronların bütün dünya nimetlerinden sınırsızca faydalanıp, politik olarak bizlerin yaşamı üzerine kararlar alıp hayatlarımızı çalmasına son! Söz işçi sınıfınındır, bu dünyayı yaratanlarındır. Üreten biz isek yöneten de biz olacağız, işte bu yüzden adayım.

Bugün Manisalı işçilerin sence en temel sorunları arasında neler yer alıyor?

Dediğim gibi artık işçilerin sorunları çok yaşamsal. Etimden budumdan artırayım, bir araba alayım gibi bir düşüncesi yok kimsenin. O devir bile kapandı. Artık insanlar ekmeğin bir lira daha ucuz olduğu yerde onlarca metrelik kuyruklar oluşturuyor. BARINAMIYORLAR! Kâğıttan yapılsa daha güvenli olacak evlere aldıklarından fazlasını ödemeye çalışıyorlar. Sokakta el ele dolaşsa belki saldırıya uğrayacak gençlere evlen demek kolay. 2024 yılında bir evliliğin maliyeti 1 milyon lira olarak hesaplanmış. Diyanetten fetva verdirmek kolay, düğün yapmayıverin diye. Yeter ki evlenin, yeni çocuklar yeni köleler getirin dünyaya. Söylemesi gerçekten kolay. Her gün biraz daha kısılıyor kombi. Evler soğuyor, porsiyonlar küçülüyor. Alınan ücretler artık ay sonunu değil gün sonunu görmüyor. Hiçbir şey yolunda değil. Herkes yarını için tedirgin. Özellikle gençlerin geleceğe dair umutları azaldıkça ve toplumsal kurtuluşun kapıları kapandıkça, çalışmanın tek başına bir şeye yaramadığını düşünmek hiç şaşırtıcı değil. Uyuşturucu ve kumar yaygınlaşıyor. İslamcı örgütler “Mahallemizde uyuşturucu istemiyoruz” diye pankartlar assa da sağa sola, sermaye bu çivisi çıkmışlığı bile bir rant ve kâr kapısı olarak görüyor. Tüm bunların karşısında yaşam mücadeleni en asgari düzeyde savunmak ve iyileştirmek için adım atsan; mesela sendikalı olsan, işçi iradesiyle yetki almış sendikanın davası mahkemelerce seneler sürüyor ve engelleniyor. İşveren sipariş ile bir sendika soksa da bu böyle. Rezil bir sözleşmeyle işçi sınıfı hiçbir şey kazanmamış oluyor. Vestel işçisi kaybediyor, Zorlu kayba uğramıyor. Her halükarda işçi sınıfı sürekli olarak yaşamından veriyor ve bizden alabilecekleri epeyce azaldı. Bunlar Manisa işçisinin, Türkiye işçisinin, dünya işçisinin asıl ve artan sorunlarıdır.

Peki bahsettiğin bu sorunlara dair senin çözüm önerilerin neler?

Çözüm basit, yalnız yol uzun ve taşlı. Bizler dünyada her şeyden herkese yetecek kadar olduğunu düşünüyoruz. Programımızın belki en özet hali şudur: Bir işi yapacaksak bunu en doğru, en kullanışlı ve insan-doğa yararına nasıl yapılıyorsa öyle yaparız. Mesela artan barınma sorununa karşı çözümümüz, öncelikle kullanılmayan evleri kullanıma açmaktır; yetersizlik halinde en doğru araziyi bulup, bu konuda en doğru kararı alabilecek uzmanlarla depreme ve soğuğa dayanıklı, insanca yaşama uygun yaşam alanları inşa etmektir. Bu işin doğrusudur ve küçücük bir çocuğa sorsanız alacağınız cevap buna yakındır. Ancak mülkiyetin ve kâr hırsının bize sunduğu hayat, olmayacak arazilere en ucuz maliyetle evler dikip, en pahalı şekilde bize pazarlamak oluyor. Bizlerin hedeflediği yönetim biçiminde tüm yetkilerimizi işçi sınıfı ve emekçi halk ile belirler ve yine bizler için en iyisini ortaya koyarız.

Sence işçi sınıfı bugün, bahsettiğin bu sorunların çözümü için nasıl bir siyasi partiye ihtiyaç duyuyor?

Eskiden etkinliklerimizde biz yüzde 99’uz diyorduk. Sayımız hâlâ aynı, dertlerimiz ortak. Toplumun yüzde 99’u bir araya geldiğinde karşısında hiçbir güç olamaz. Sermaye sınıfı ise karşısındaki gücü parçalamanın ve arasındaki farkları düşmanca derinleştirmenin yollarını arıyor. Buna uğraşıyor. Başka türlü bu dünyayı nasıl talan edebilir ki? Bizi bize düşman ediyor. İnançlarımızı, etnik farklılıklarımızı bizi birbirimize karşı düşmanlaştırmak için kullanıyor.

Unutmayalım, farklılıklarımız ancak zenginliklerimiz olabilir. Hiçbir patron aynı inanca sahibiz diye bize daha fazla para vermez, daha fazla çalıştırmaz. 1 Ocak günü İstanbul’da Filistin için AKP’nin çağrısıyla bir eylem gerçekleşti. Şehadetler getirildi, hilafet bayrakları açıldı. 2023 yılında ise İsrail ile zerzevat alışverişinde zirvede olan ülke Türkiye oldu. Bunu mümkün kılanlar, aramızdaki ayrımdan beslenenlerdir. İnançlarımızla açıkça dalga geçerek girdikleri günaha bizleri de ortak ediyorlar. Otobüslerde taşınan insan yığınları Filistin halkına yapılan zulmü lanetliyor, diğer yandan da rejimin patronu Filistin’de işlenen suçlara ortak oluyor. İşte başımızdaki tüm bu kötülüklere karşı işçi sınıfının ihtiyacı olan, ekonomideki özel mülkiyeti, anarşiyi ve ayrımcılığı ortadan kaldıracak bir parti programının altında örgütlenmektir! Bunun için Manisa Şehzadeler’deki işçi, emekçi kardeşlerimi Türkiye İşçi Partisi’ne oy vermeye ve İşçi Demokrasisi saflarında mücadele etmeye çağırıyorum.

Yorumlar kapalıdır.